…Söylediklerinden daha ziyade şu anlam çıkıyor, “yeniyetmeler partiyi ele geçirdi, bizim sözümüzü dinleyen kalmadı, makam, mevki meraklısı olmasak da geri plana düşmeyi sindiremeyiz, kimse bizi hafife almaya kalkmasın” ve dahası “eşitler arasında birinci idik, Erdoğan fazlasıyla öne çıktı, racon bozuldu, bunu içime sindiremem”.
Arınç, 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi de benzer bir çıkış yapmıştı, hatırlarsanız Abdullah Gül, Arınç’ın açtığı cephenin gerisinden Erdoğan’ı sıkıştırarak cumhurbaşkanı adayı oldu. Şimdi benzer bir durum ortaya çıkıyor, herkes Gül’den çıkış beklerken, bir kez daha Arınç uçbeyliğine soyunup Erdoğan’a meydan okuyor. Ben olayı böyle okuyorum.
Peki, Arınç’ın çıkışı, Gül’ün meşhur ‘rahatsızlıklarının’ ardında hiç mi ilkesel bir itiraz yok? Kuşkusuz var, kuşkusuz her iki isim de, AK Parti’nin geldiği noktadaki sorunları daha iyi görüyor. Ama, böyle olması, bu iki ismin AK Parti’nin vardığı noktada sorumlulukları olmadığı anlamına gelmez.
Olay, giderek daha fazla ‘Erdoğan’ın günah keçisi haline gelmesi’ne bağlanıyor. Her ne kadar muhalefet çevrelerinin hoşuna gitse de siyasi sorunları kişiselleştirme, ciddi siyasi sorgulama ve yüzleşmelerin önüne geçtiği ölçüde, siyaset toptan yozlaşır, sığlaşır, bunu unutmayalım.
Erdoğan güçlüyken sesini kısıp, önüne geleni imzalayıp, güç kaybederken, ortalığa dökülmek pek de mümtaz bir siyasi çıkış yolu olamaz, olamayacak, benim asıl kaygım bu.