ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ
@zeynepguvenunlu
zeynepguven@diken.com.tr
Yönetmen Romain Gavras, insanın tarih boyunca kah katlanarak kah isyan ederek yaşadığı ‘adaletsizlik ve kötülüğü’, yoksul Müslümanların oturduğu Paris banliyösünde geçen bir aile hikayesi üzerinden anlatıyor.
‘Athena’ pazar günü evime bomba gibi düştü.
İnsan böyle filmleri izleyince sormadan edemiyor: Nasıl oluyor da dünya hala başımıza yıkılmıyor?
Bir yandan da, dünya her gün birilerinin başına yıkılıyor. İşte bugünlerde de, İran’da Mehsa Emini’nin yaktığı özgürlük ateşini harlayan kadınların başına yıkılıyor.
Belki de daha şaşırtıcı olan şu: İnsanlık her seferinde o yıkıntıların arasından doğrulup ayağa kalkmayı nasıl başarıyor?
Festivalde kopan gürültü
41 yaşındaki Fransız yönetmen Romain Gavras’ın çektiği Athena, 2 Eylül’de Venedik Film Festivali’nde ilk kez gösterildiği sinema salonuna da bomba gibi düştü.
Seyircinin çığlıklar eşliğinde izlediği filmin sonunda yönetmen dakikalarca alkışlandı. Kelimenin tam anlamıyla ‘gürültü kopardı’.
Athena ne anlatıyor?
Paris’te çoğunlukla yoksul göçmenlerin oturduğu banliyölerden Athena’da yaşayan 13 yaşındaki İdir, polis tarafından öldürülür.
Daha sonra öldürenlerin polis değil, ortalığı karıştırmak için polis kılığına giren aşırı sağcı bir grup olduğu söylenir ama olaylar bir kere çığrından çıkmıştır. Athena’da devlete isyan başlar.
İdir’in iki abisinden biri Abdel, Fransız ordusunda askerdir. Kardeşinin ölümüyle çok sarsılsa da görevi ve kişiliği gereği sükunetini korumayı başarır.
Diğer abi Karim, daha genç ve çok öfkelidir. Kendisi gibi gençlerle birlikte Athena’yı işgal eder, kardeşini öldüren polislerin adı açıklanıncaya kadar savaşacaktır.
97 dakika boyunca iki kardeşin hem birbiriyle hem de kendi içlerinde yaşadığı savaşı izleriz.
Son iki günde ‘Athena’yla ilgili birçok tanıtım ve eleştiri yazısı yayınlandı. Çoğu, filmin ne kadar etkileyici olduğundan bahseden olumlu yazılardı. Vulture’dan Bilge Ebiri, “İzlediğim en iyi filmlerden biri” dedi.
‘Filmlerin dünyayı değiştirebileceğini sanmıyorum’
Romain Gavras CNN’e verdiği söyleşide, anlattığı hikayenin ‘bir kıvılcımın nasıl savaşa, özellikle de iç savaşa dönüşebileceğini gerçek zamanlı olarak gösterdiğini‘ söylüyor.
Zamandan ve mekandan bağımsızlığını vurgulamak için de, “Bugün Fransa’da bir banliyöde geçiyor, geçmişte Truva Savaşı’nda geçmiş olabilir, gelecekte pekala içinde Elon Musk’ın da olduğu Ay’daki bir savaşta yaşanabilir” diyor.
Film, adının da çağrıştırdığı gibi Yunan tragedya kuralları dikkate alınarak çekilmiş. Olaylar 24 saat içinde başlayıp bitiyor, aynı mekanda geçiyor ve ana karakterler üzerinden ilerliyor. Sahneler, kostümler ve müzik öyle ince hesaplanmış ki göz bugünün Paris’ini görürken zihinde ara ara antik Yunan beliriyor.
Ne kadar sert olsa da duyguları esir almıyor, taraf tutmuyor, ahlak dersi vermiyor.
‘Yalnızca kendime ve sinemaya karşı sorumluyum’
Gavras kendini ahlaki anlamda yalnızca inançlarına ve sinemaya sorumlu hissettiğini belirtmiş söyleşide. Çünkü ‘sinemanın dünyayı değiştireceğine’ inanmıyor: “İnsanlar şiddet içeren filmlerin, video kliplerin, bilgisayar oyunlarının, rap müziğin çocukları öfke ve isyana sürüklediğini söylüyor. Bence gerilim gerçek sorunlardan çıkar; eğitim gibi, parasızlık gibi… Fimler sinemayı değiştirir, dünyayı değiştirmez. Bazen ‘Ah, sinema dünyayı daha iyiye doğru değiştirecek’ deniyor, bunu Hollywood yapıyor. Bunu deneyen çok film oldu ama dünya gittikçe daha b.ktan hale geldi.”
Romain Gavras ‘insanlık için film çekmediğini’ söylüyor ama ‘Athena’nın insanlık adına yapılan birçok işten çok daha etkili olduğu kesin.
Bu arada sinemaseverlerin dikkatinden kaçmamıştır, tanıdık bir soyadı var yönetmenin. Evet, kendisi artık 89 yaşındaki Yunan asıllı yönetmen Costa Gavras’ın oğlu.