İzlediğim ve kulislerden edinebildiğim kadarıyla Kılıçdaroğlu’nun stratejisi birkaç başlık altında özetlenebilir.
Birincisi, yeni seçim yasası ile “altın hisse” avantajını yitiren küçük partileri kendi adaylığı için yanında tutabilmek. Saadet Partisi ve Demokrat Parti’nin bu davete sıcak bakması muhtemel görünüyor.
İkinci olarak herhangi bir şekilde HDP’yi doğrudan hedef alacak açıklama ya da yaklaşımlardan uzak durmak. Şu ana kadar da böyle davrandı. Ancak HDP, kendisini dolaylı muhatap alan bu yaklaşımı da kendi stratejisi açısından doğru bulmuyor.
Üçüncüsü, iki belediye başkanını adaylık kulvarının dışında tutarak, hem partisine hakim olduğu, hem de süreci yönettiği vurgusunu güçlendirmek.
Ancak burası en zorlu başlık CHP lideri için. Çünkü her iki ismin de farklı ve meşru yöntemlerle aday gösterilebileceğine dair tartışmalar ve arayışlar bitmiş değil. Bu dengenin Mansur Yavaş ismi üzerinden İYİ Parti’ye uzandığı da bir başka önemli nokta.
Bir dördüncüsü, İYİ Parti’nin CHP’den oy almasını ya da kendisine gelmesi muhtemel oyların adresi olmasını engellemek istiyor. Çünkü sayısal anlamda olmasa da, etkinlik boyutuyla İYİ Parti’nin masanın belirleyici aktörü olması Kılıçdaroğlu’nun adaylığının önünde ciddi bir engel oluşturuyor.