• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Mustafa Böğürcü: Türkiye freni boşalmış bir kamyon gibi Susurluk'a doğru gidiyor

29/09/2024 17:30

ONUR ÖNCÜ

@oencueonur

Türkiye uluslararası mafyanın merkez ülke olarak seçtiği, iç hesaplaşmalar yaptığı, uyuşturucudan gelen kara paranın kullanıldığı bir yer haline geldi.

Her ne kadar İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya hemen her gün sosyal medyadan paylaşım yaparak birinin daha çökertildiğini müjdelese de suç örgütlerinin ardı arkası kesilmiyor.


Son olarak kırmızı bültenle aranan ve İtalya’da kaldığı evde yakalanıp tutuklanan Barış Boyun çetesine ilişkin Türkiye’deki adli makamlar iddianame hazırladı. İddianamede 100’den fazla suç var. Barış Boyun İtalya’da tutuklu, çete üyeleri ise Türkiye’de…

Medya Barış Boyun çetesini konuştuğu sırada, bir kadın polis firari Yunus Emre Geçti tarafından öldürüldü… Geçti’nin emniyetten çöp poşeti içinde çıkartılması da başka tartışmaları gündeme getirdi.

Peki Türkiye nasıl oldu da hem yerli mafyanın cirit uluslararası mafyanın da hesaplaşma alanına evrildi? Uzun yıllar emniyette çeşitli görevlerde bulunmuş güvenlik ve suç araştırmaları uzmanı Mustafa Böğürcü ile konuştuk.

Barış Boyun çetesi hakkında iddianame düzenlendi. Biz bir haftadır bu çeteyi konuşuyoruz. Siz bu çeteyi nasıl yorumluyorsunuz buradan başlayalım.

Barış Boyun çetesi Kağıthane ve Beyoğlu bölgesinde sokak çetesi şeklinde gençlerin kendi aralarında ‘racon’ kesme anlamında başladıkları, daha sonra polisin İstanbul’daki sokak hakimiyetini kaybetmesiyle birlikte gayrimeşru alemdeki rantı da görüp büyük mafya gruplarının da taşeronluğuna soyunan bir organize suç örgütü olarak karşımıza çıkıyor. Bu organize suç örgütü zaman içerisinde ekonomik güce ulaştıktan sonra, kendi çevresindeki ve hakimiyetindeki ilçelerdeki (Kâğıthane ve Beyoğlu) kendisine biat eden, kendisinin yanında olup hem fikir birliği hem de eylem birliği içeresinde olan gençleri etrafında topladı. Bir tarafta Daltonlar bir tarafta Casperlar diye çetelerle, İstanbul’un Haliç’inde köprü üzerinde çatışan, birbirlerini öldüren bir mafya yapılanmasına dönüştüğünü öğrenmiş olduk.

Mustafa Böğürcü, Diken’in sorularını yanıtladı.

Polis nasıl sokak hakimiyetini kaybetti?

15 Temmuz sonrası polis teşkilatına alınan polis ve bekçilerin, sadece ‘Polislikle iş buldum’ mantığıyla teşkilata alınması… Ki tarih, edebiyat, spor akademisi, maliye mezunu insanlar… Türkiye’nin ekonomik şartlarından atanamamaları veya özel sektörde iş bulamamaları bunları polisliğe yönlendirdi. Polislik ruhu içerisinde çalışma yapacak kişiler değil, başka sektörlerde çalışacak insanların emniyet teşkilatına girmesi, bekçilik diye 21. yüzyılda gelişmiş kıta Avrupa’sında olmayan sistemin sadece Türkiye’de olması, bugün ülkeyi yöneten AKP’nin oy deposu görüp bekçi olarak insanları işe alması, bunların hızlı bir şekilde polis okullarından geçirilip tam bir eğitime de tabi tutulmadan sokağa salınmasıyla birlikte, maalesef saha ve alan hakimiyetini sağlanamadı. Bu esnada da polis müdürleri dediğimiz güvenlik bürokrasisindeki üst yöneticilerin de kendi şahsi menfaatleri doğrultusunda birtakım işlere girmesi… Örneğin Ayhan Bora Kaplan suç örgütü yapılanmasında gördük ki polis üst düzey yöneticileri kendilerine hem menfaat sağlamış hem de zenginlik yaşamış.

Bunun siyasi ayağı yok mu?

Tabii ki var. AKP’nin 2016 yılı itibariyle içişleri bakanlığını yapan Süleyman Soylu, “Ben hayatımda güvenlik makalesi okumadan içişleri bakanı oldum” dedi. Ben 1989’dan beri kamu güvenlik bürokrasisinin içinden gelmiş birisi olarak hayatımda bu kadar bir içişleri bakanının suçlu ve sabıkalı kişilerle, bırakın sokakta seçim çalışması yaparken görüntü vermesini, makamında görüntü verdiğini görmemiştim! Soylu, sırf toplumun gazını almak ve kendisini alkışlatmak için, “Uyuşturucu satıcılarının ayaklarını kırın” dedi. Operasyona çıkan polislere, “Gusül abdesti alın, Ayetel kürsi’yi okuyun, öyle operasyonlara çıkın” dedi. Soylu, toplumu bir şekilde manipüle etti. Türkiye’de güvenliğin çok iyi bir şekilde sağlandığı konusunda toplumu manipüle eden bir içişleri bakanlığı ve onunla emniyet teşkilatını yöneten ve dizayn eden bir Ankara emniyet müdürüyle (Servet Yılmaz) karşı karşıya kaldık.

Neden peki?

Çünkü Trabzon Oflu hemşerisini, yani Servet müdürü Ankara emniyet müdürü yaptı. Onun üzerinden tüm güvenlik bürokrasisini, tayin, terfi atamalarını dizayn etti. Ankara emniyet müdürü o güç zehirlenmesiyle de Sinan Ateş’in öldürülme sürecindeki zafiyetler ya da Ayhan Bora Kaplan gibi organize suç örgütünün Ankara’da palazlanıp bunun üzerinden de polis müdürlerinin menfaat temin edip zenginlikle paralarına para kattığı bir yapıyı Türkiye’ye yaşattılar.

Barış Boyun’dan devam edelim. Bu çete, sosyal medyayı aktif kullanması, 18-24 yaş arası kişilerin aktif olması gibi sebeplerle ‘yeni nesil mafya’ diye tarif ediliyor. Siz bu yapıyı nasıl tarif ediyorsunuz?

Organize suçta 20 ile 24’lü yaşlar hem deli dolu yaşlardır hem de sokakta daha büyük organize suç örgütleri ve mafyaya da kendini gösterme anlamında cesur ve cesaretli eylem yapabilecek suçluların profilidir. Sonuçta İstanbul dediğiniz şehir 16 milyon insanın yaşadığı, 39 ilçenin olduğu bir yer. Burada bu kadar gayri meşru hayatın, bu kadar kara paranın olması tabii ki suç işleyen, suça karışan kişilerin de iştahını kabarttı. Ve bunun sonucunda onlar da başta kendi mahallelerinde sonra kendi ilçelerinde sonra farklı ilçelerde bu tür silahlı eylemleri yapmaya başladılar ve buralardan gelir elde ettiler. Gelir elde ettikçe de etraflarında daha fazla mahallelerinden suça ve suç işlemeye meyilli kişileri buldular. Baktılar ki öbür mafya grupları veya bir şekilde alacak verecek konularıyla ilgili sorunları olan kişiler bunlara bir şekilde ulaştı…

Siz adaleti hızlı bir şekilde sağlayamazsanız, alacak verecek mevzusundan insanların mahkemelerde davalarını çözemezseniz, bu işlerin sonu işte bu tür yapılanmalara gider. Barış Boyun’un bırakın Türkiye’de yaptığı eylemleri, yurt dışına çıktıktan sonra burada talimatlar vermek suretiyle, motosikletlerle uzun namlulu tüfeklerle, silahlarla, el bombalarıyla Sırp ve Arnavut çetesinin işlerini alıp çatışmalara girdi. Hukuku hızlı işletmediğiniz takdirde, polis güçlerinizi bu yapıları komple delilleriyle adalet mekanizmasının önüne çıkartmadığınız takdirde ne oluyor? ‘Cezaevine gir, cezaevinden çık‘ mantığında bu kişiler bir anda kendilerini dokunulmaz olarak görüyor.

Adalet mekanizmasının ‘ağır’ işlemesi de buna bir sebep o zaman?

Poliste de yılgınlık oluyor; “Biz yakalıyoruz, adliye mekanizması bırakıyor” diyor. İşte bunlara böyle bir saha açıldı.

Ama sadece adaletin ‘ağır’ işlemesiyle de bu durum açıklanamıyor. Uluslararası mafya da İstanbul’u merkez haline getirdi.

1990’lı 2000’li yıllarda Sırp mafyası, Arnavut mafyası vs Türkiye’ye gelecek diye anlatılsaydı, “Hayal görüyorsun” derdim. O zamanki polis teşkilatındaki organize suçla ilgili Türkiye’nin bir devlet aklı ve hafızası vardı. O devlet aklıyla bunlar kontrol altında tutuluyordu. Yani saha ve alan hakimiyeti vardı ve bu çetelere nefes aldırılmıyordu. Şimdi ise hepsinin bir alanı oluşmuş. Günün sonunda bugün Barış Boyun İstanbul’da çıkıyor, Ankara’da Ayhan Bora Kaplan çıkıyor. Kaplan karakoldan ayaklarını kırdırdığı adamı çıkartabiliyor. Polis teşkilatında liyakat ortadan kalkmış, kurumdaki emir komuta zinciri kopmuş ve herkes başı buyruk işler yapmaya başlamış. Bu esnada da üst yönetim, ‘Ben kendimi nasıl terfi ettiririm?’ noktasında günü kurtarmaya geçmiş.

90’lı yıllarda ‘vatan, millet, sakarya’ söylemini öne çıkaran, bayrağı her yere asan mafya profilleri vardı. Şimdi durum daha farklı sanki.

Geçmişte Kürt İdris vardı mesela. Onun ideolojisi farklıydı. Mesela bugün Sedat Peker, Sedat Şahin, Alaattin Çakıcı ülkücü mafya olarak geçiyor. Her dönemin kamu güvenlik bürokrasisinin, siyasette ve mülkiyede gücü ne zaman eline geçirdiğini görürsek orada o fraksiyonda ve ideolojide olan mafya ortaya çıkıyor.

Mafyanın bir ideolojisi yok o zaman. Doğru mu?

İdeolojileri yok. Mafyanın vatanı da yok aslında. Yarın öbür gün sol orjinli bir iktidar Türkiye’de olsun, bak o zamanda sol orjinli mafyalar ortaya çıkar.

Yeni nesil mafyaya gelecek olursak… Barış Boyun gibiler yeni nesil değil, küçük mafya olduğundan dolayı her işe talip olur. Ama büyüdükçe o da artık işlerde seçici olur…  Az önce ismini saydığım suç örgütü liderleri de zamanında Fenerbahçe tribünlerinde yer etti de buralara geldi… Mesela Lütfi Topal’ın bir anda Türkiye’nin kumarhaneler kralı olduğunu zannediyorsan yanılırsın. Fındıkzade’de kahvede kumar oynatan Lütfi Topal’ı, polisin ‘göz yumması‘, siyasetin de ona yol vermesi, o pozisyona taşıdı.

Özellikle bu organize suç örgütleri ve mafya yapılanmasının büyümesi ve palazlanması nasıl oluyor?

Bir, mülki yapılanma dediğimiz, illerde devleti temsil eden valiliklerin, bu işleri ciddiye almaması. İki, bu yapılarla kamu güvenlik bürokrasisinin içli dışlı ilişkileri. Siyasetçilerin bir şekilde bu yapıları ‘kullanması‘.

Örnek verebilir misiniz?

Organize suç örgütü elebaşısı CNN Türk yayınının çıkışında adam dövdürmedi mi?

Sedat Peker’den mi bahsediyorsunuz?

Evet. Mesela Beşiktaş karakolunda eski milletvekilini dövdürmedi mi?

Sokakta vatandaş kendini güvende hissetmiyor. Siz eski bir emniyet yöneticisi olarak bu güvensizliği nasıl açıklıyorsunuz?

Ben kendimi güvenlik ve suç araştırmaları uzmanı olarak güvende görmüyorum. vatandaş kendini nasıl güvende hissetsin! Bugün ana akım medyada prime-time’da haberleri izleyin strese girersiniz. Sokakta gerçekten güvenlik yok.

Yerlikaya bakan olduğunda “Devlet aklı devreye girecek, güvenlik sağlanacak” demişti. Bakan yanıldı mı?

Evet, Ali Yerlikaya ilk göreve geldiğinde söylediği söz şuydu: “Hukukun üstünlüğü içerisinde insan haklarına saygılı bir şekilde kolluk güçlerini ahenk içerisinde çalıştıracağım.” Ama günün sonunda bakıyoruz ki 26 farklı sabıkadan suç kaydı olan bir kişi (Yunus Emre Geçti) gözaltındayken firar ediyor, daha sonra onu aramaya giden resmi kolluk gücü olan bir kadın ve erkek polisle boğuşuyor. Erkeğin silahını alıyor ve diğer kadın polisi şehit ediyor. Olayın sonunda bu zanlı İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü’nden bir çöp poşetine konulup köpek izleme aracıyla adliye götürülüyor. Bu Türkiye için vahim bir durum.

Fotoğraf: AA

Burada sorgulamamız gereken şu: Bu kişi karakoldan nasıl kaçtı? Kaçtıktan sonra niçin Asayiş Şube Müdürlüğü ve Asayiş Şube’deki sivil polisler bu şahsı yakalama stratejisiyle bir eylem planı düzenlemedi?

Bu kişi hakkında iddialar ortada dolaşıyor. Yani nezaretteyken bahçeye çıkarılıp annesiyle görüştürülürken firar ettiği şekilde. Oraya giden polislerin üzerlerinde neden çelik yelek yoktu? Ülkeyi yöneten AKP bir hafta önce Atatürk Havalimanı’nda, 7 bin 503 tane polis arabası aldım diye cumhurbaşkanı polis arabalarıyla görüntü verirken polisin bugün taktığı ekipmanı kendisinin aldığını niye sorgulamıyoruz? Gündüz yayınlanan programlarda mesela Müge Anlı’nın polislik ve adalet dağıttığı ülkede, işte günün sonunda Müge Anlı’nın eşinin Asayişten Sorumlu Şube Müdürü olduğu o merdivenlerden de çöp poşetinde bir zanlının indirilmesiyle karşı karşıya kaldık.

Müge Anlı örneğini açar mısınız biraz?

Çünkü Müge Anlı ile o zanlının çöp poşetiyle oradan indirilmesi talimatını veren kişi evli.

(İstanbul Emniyeti Asayiş Şube Müdürü) Şinasi Yüzbaşıoğlu’ndan bahsediyorsunuz. Popülerlik için mi bunu yaptı?

Evet. Böyle bir şey yapamazsınız. Polisin görevi kimseye hak ettiği cezayı vermek değildir. Bunu yapmak savcılık ve hakimliklerin görevidir. Biz polisin bu davranışlarına “Oh iyi yaptı” dersek polis yarın infaz eder. Sorgusuz infazlara kalkışır. O zaman ne yapacağız?

Katil zanlısı Yunus Emre Geçti’nin yakalanması ve çöp poşetiyle emniyetten çıkarılmasıyla ilgili ‘soruşturma’ başlatıldığı iddia edilince Yerlikaya soruşturma açılmadığını söyledi. Bakan neredeyse ‘hak etti’ noktasına geldi. Bunu nasıl yorumlarsınız?

Bakan bu açıklamayı yaptı ama zaman içerisinde bu işin yargılamasına baktığımız zaman, o zanlının avukatları o polisler hakkında hem işkenceden hem kötü muameleden tahkikat açılacak. Ve ne olacak biliyor musunuz?

Ne olacak?

O polisler yargılanırken kimse yanlarında olmayacak. Bu işin sonunda o şahıs AİHM’den tazminat alır. Yarın öbür gün yurt dışından getirmek istediğiniz kaçakları bir anda getiremezsiniz.

Neden peki?

Yurt dışına kaçmış gangsterler diyecekler ki, “Eğer beni teslim ederseniz, Türkiye’de kolluk güçleri böyle böyle yapıyor.” Türkiye’ye gelmeleri engellenecek. Olaylara duygusal bakmamak gerekiyor.

O zaman bundan üç ay önce Adıyaman’da bir polis memuru, başkomiseri ve komiseri makamında öldürdü. Niçin o poliste o gün çöp poşetine konulup adliyeye çıkartılarak bize gösterilmedi? Türkiye freni boşalmış bir kamyon gibi Susurluk’a doğru gidiyor.

Şu an tam Susurluk değil mi?

Hızlı bir şekilde gidiyor. İşin içerisinde medya var, siyasi yapılanma var, kamu güvenlik bürokrasisi ve mülki yapılanma var. İçişleri bakanı 15-20 gün önce Van’da “13 ton uyuşturucu yakalandı, milyonlarca Hint keneviri imha edildi” diye açıklama yapıyor. Ondan bir ay önce de İstanbul valisi İstanbul’da yedi ayda 13 ton uyuşturucunun yakalandığından bahsediyor. Türkiye uyuşturucu bataklığına saplanmış. Bakın bunlar sadece ‘yakalananlar’.

Türkiye bu durumdan nasıl çıkacak?

Bu kaotik ortamdan çıkmanın en önemli kuralı, bir kere suçu takip ederken para trafiğini takip etmek. Para trafiğini ortaya çıkarttıktan sonra yakaladığın şüphelileri maddi delillerle gözaltına alıp tutuklattıktan sonra hızlı bir şekilde yargılama yapıp hüküm vermek gerekir. Hızlı yargılama yapılması lazım. Eğer siz suçtan elde edilen gelirleri hazineye aktaramazsanız gidip onlara polis arabası yaparsanız bunu böyle çözemezsiniz. Devletin Ferrari’ye Massaratti’ye ihtiyacı yoktur. Böyle suçla da mücadele edilmez. Organize suç örgütlerinden elinden parayı alırsanız, onlar ne yandaş bulabilir ne de etrafında bir kümelenme olur. Para trafiğini çözüp hızlı yargılama yapacaksınız.

Hızlı yargılamanın önemini biraz daha açar mısınız?

Bakın eski içişleri bakanı Süleyman Soylu, Bataklık operasyonu için “Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu” dedi. Operasyon sonucunda alınanlar sekiz ila 10 ay sonra cezaevinden çıkıp tüm mal varlıklarıyla birlikte silahlarını dahi geri aldılar. Siz diyorsunuz ki, “Türkiye’nin en büyük organize suç örgütünü çökerttik.” Sekiz ay sonra cezaevinden çıkıyorlar. Bu insanları bir daha suç işleyememesi konusunda cezaevinde ıslah etmeniz gerekiyor. Demek ki iddianamelerde maddi delilerin tam toplanamadığı, savruk bir savcılık tahkikatı yapıldı ki bu insanlar dışarı çıkıyor.

Bakın cezaevine girenlerin yüzde 30’u, cezaevinden çıktığında yine adi suçlara karışıyor. Böyle giderse ileride binlerce Barış Boyun çıkacak.

Kategori:Diken özel, Vitrin-mobil

SON HABERLER

Meteoroloji dört ili sarı kodla uyardı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM), bugün (20 Eylül) gök gürültülü sağanak beklenen dört ili sarı kodla uyardı.

Can Holding soruşturması: Dokuz şirkete daha kayyım atandı

Can Holding hakkında yürütülen soruşturmada dokuz şirkete daha kayyım atandı.

Borsada manipülasyon soruşturması: Investco Holding'le ilişkili 13 kişi tutuklandı

Borsa İstanbul’da (BİST) bazı işlemlerde manipülasyon yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan Investco Holding çalışanı 19 şüpheliden 13’ü tutuklandı, altı kişiyse adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Antalya'nın Aksu ilçesinde orman yangını

Antalya’nın Aksu ilçesinde ormanlık alanda yangın çıktı.

İstanbul Boğazı'nda yolcu motoruyla kuru yük gemisi çarpıştı: 12 kişi yaralı

Beşiktaş – Üsküdar seferini yapan yolcu motoruyla Boğaz’dan geçen kuru yük gemisi çarpıştı, 12 kişi yaralandı.

AKOM'dan İstanbul için sağanak uyarısı
Reuters: Nasrallah'ın cesedine ulaşıldı, ölüm nedeni travma

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 881 gündür hapiste

YAZARLAR

Masama önce itfaiyeci Can, sonra Beşiktaş geldi

Behzat Şahin

Bir tepki ve hatırlatma şekli olarak 'seçilmiş' sıfatı!

Murat Sevinç

'Kızılcık Şerbeti'nden 'Kaos Şerbeti'ne: Adalet ve sansürün yerli melodramı

Zehra Çelenk

Alışkanlıklar özgürleştirir mi zincirler mi?

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Bir atkının iki ucundaydı aşk ve hayat!

Ayhan Tinin

Kıdemli diplomat Alon Liel: 35 yıl hizmet ettiğim ülke bu İsrail değil

Arda Ekşigil

Yenikapı Kahvesi, edebiyat, aşk ve dostluk üzerine

C. Hakkı Zariç

GÜNÜN 11’İ

Metin Yılmaz: Efelerin efesi olmuşsun, ilk belediye meclisine tam 40 polisle giriyorsun ha!

Dilek Güngör: Şirketlerin hisse senetleri sadece 'piyasa değeri yüksek' diye endekslerde yer almamalı…

Gülengül Altınsay: Rakibe saygısızlığı savunan yorumcuların olduğu bir ortamda futbol oynatmamanın daha geçerli olması normal

Uğur Meleke: Davinson'un da ayarlarını bozdu Okan Buruk…

Hakan Öztürk: CHP hiç şaşmaz bir şekilde uygun ölçüde 'solcu' oluyordu

Nuray Babacan: Ne oldu da iktidar medyası yazarları, Erdoğan sonrası lider adayları konusunda yazılar kaleme almaya başladı

Nuray Sancar: Rezil Netanyahu'nun sırtından kazanç hesabı yaptıkları sürece tehdit bitmeyecek

Alaattin Aktaş: Neye dayanarak etin ucuz sayılabileceğini söylüyorum?

İpek Özbey: Her şeyin çivisi çıkmış, hala bir şarkının bize neler yapacağını konuşuyorsunuz

Yalçın Karatepe: Kime gittiği sorusu sorulmadan yapılan her yeni inşaat, sosyal konut değil yeni bir rant alanı yaratıyor

Tuğçe Tatari: Örgüt kendini feshetmiş, ancak karşılığında vaat edilen yasal düzenlemeler hâlâ hayata geçirilmemiş…

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×