Ekmeleddin İhsanoğlu’nun AK Parti’nin entelektüel dağarcığından, deyim yerindeyse ‘arka bahçesi’nden bir isim olması özelliği var. Erdoğan’ın Başbakan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanı olduğu 2004’te, Türkiye’nin diplomatik başarısı olarak İslam İşbirliği Örgütü’ne ilk seçilmiş Genel Sekreter olan İhsanoğlu, bu görevi 2014’e dek sürdürdü; aslında Erdoğan ve AK Parti için bir başarı öyküsüydü.
Ancak Mısır’daki 3 Temmuz 2013 darbesi bir anda bu pembe tabloyu değiştirdi. Erdoğan, İhsanoğlu’dan Mısır’ı adeta AK Parti Sözcüsü gibi kınayıp İslam İşbirliği adına yaptırımlar tehdidinde bulunmasını istedi. Oysa İhsanoğlu, başına seçildiği örgütün kararları doğrultusunda daha ölçülü bir kınamayla yetinince Erdoğan’ın ve AK Parti sözcülerinin hedef tahtası haline geldi. Erdoğan dün övdüğünü yarın şiddetle yermekten çekinmeyen bir siyasetçi ama toplumda ‘Efendi, çelebi’ kişiliğiyle tanınan İhsanoğlu’na yönelik bir karalama kampanyası AK Parti tabanında dahi taraftar bulmayabilir.
Dün İhsanoğlu’nun adaylığı açıklanınca, onun Erdoğan’ın seçim kampanyası karşısında zayıf kalacağı, siyasi yönünün zayıf olduğu konuşulmaya başladı. Oysa İhsanoğlu’nun aday gösterilmesiyle cumhurbaşkanlığı seçimi zaten bir kampanya seçimi olmaktan çıktı ve bir cumhurbaşkanlığı modeli seçimine dönüştü. CHP ve MHP zaten tam da bunun için partizan olmayan, siyasi iddiası yüksek olmayan bir ismi aday gösteriyor. Ya Erdoğan’ın dediği gibi, cumhurbaşkanlığında da parti başkanı gibi davranıp hükümet işlerini de yürütmeye aday bir cumhurbaşkanı ya da Gül’ün de sürdürmekte olduğu, partilere eşit mesafede, hükümet işlerini yürüten değil, dengeleyen bir cumhurbaşkanı adayı; tercih bu iki model arasında yapılacak. En azından Erdoğan artık alternatifsiz değil, tabii aday Erdoğan olacaksa…