Türkiye’de Cumhuriyet boyunca ‘Atatürkçülük’ oldu. Bunun nihai kaynağı, özellikle 1960 sonrasında, Silâhlı Kuvvetler’di. Ama ‘sivil’ beşiği de CHP’ydi.
Çin’de Mao’nun ‘Devrim Muhafızları’ ya da İran’da Humeyni’nin ‘Devrim Muhafızları’, birbirinden birçok bakımdan hayli farklı değerlere ‘muhafızlık’ yapıyorlar; ama ‘muhafızlık’ta bazı ortak özellikler var. Kutsanan olay eskidikçe, kutsanan önderin ölümünden sonra zaman geçtikçe işin coşkusu tavsamaya başlıyor; Muhafızlar, daha çok, yaptıkları işin kendilerine toplumda verdiği statünün muhafızlığını yapmaya başlıyor.
Atatürkçülük, bunların en eskilerinden biri. Öyle olduğu içindir ki, ideolojinin başlıca aygıtlarından biri olan CHP’de bile, bu hesaba sığmayan davranışlar görünebiliyor. CHP, bir dönem ‘Sosyal-demokrat’ olmayı denedi ya da dener gibi yaptı. Olmadı. Gene ‘Atatürkçü’ kaldı. Baykal’a, kendisini birden fazla halatla bu iskeleye bağladı.
Şimdi bu İhsanoğlu seçimi tipik CHP davranışının dışında kalan bir seçim. Çünkü günümüzdeki Kemalizm’in tanımlayıcı özelliği, kendi deyimleriyle ‘Kemalist laisizm’ karşı cephenin teşhisiyle de ‘din ve İslâm düşmanlığı‘. Dolayısıyla, Kemalistler hemen şiddetli bir muhalefet pozisyonu aldılar. Ama bu kararı verenler kim; onlar da Kemalist değil mi? Şüphesiz öyleler. Öyle ise, Kemalizm’in içinde, bu din sorunu karşısında, bir strateji farklılığı oluştu; buradan bir ‘görüş ayrılığı’na fazla bir mesafe yoktur.