“İşçinin, Emekçinin Bayramı” hepimize kutlu olsun. Karadeniz türküsünün dediği gibi, “Bu yıl da boyle geçtu, seneye Allah kerimdur.” 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama ısrarı üstüne söylenecek şeyler olduğu kanısındayım. Ama ona gelmeden önce hükümetin, daha doğrusu Başbakan’ın takınmayı tercih ettiği tavır var ki, asıl bu konuda söylenecek çok şey var.
Tabii “tercih edilen bu tavır”, 2014’ün 1 Mayıs’ıyla başlamış bir şey değil. Geçen yıl Gezi protestosunun başlamasıyla birlikte Başbakan Erdoğan da bir sertleşme politikası gütmeye karar verdi. O zamandan bu zamana bu temelde değişen bir şey yok. Öyle görünüyor ki Başbakan bu politikanın kendisine kazandırdığı görüşünde. Dolayısıyla böyle devam edecek. Karşısında yer alanlar arasında bu iktidarın ancak böyle, eylemlerle düşürüleceğine inanmış bir kesim olduğu da görünüyor. Demek ki onlar da öyle devam edecek.
Türkiye’nin siyasî tarihinde her zaman “tek adam”lar görülmüştür. Siyaseti bir türlü demokratikleştirememenin doğal sonucudur bu. Buna rağmen, önderin kişiliğinin bütün toplumun kaderini belirlemekte böylesine büyük bir rol oynadığı bir dönem daha önce hiç yaşanmamıştı. Bu bakımdan Başbakan Erdoğan da özel, şu içinde bulunduğumuz dönem de.
Kendi düşüncesinin, kendi yaptığının doğruluğundan zerre kadar şüphesi olmayan bir başbakan var. Bu “doğruluk” nesnel bir temele oturmuyor ve oturması da gerekmiyor. “Allah vergisi” kategorisine giren bir şey.
Hem zaten kimin neyi, nerede kutlayacağına Başbakan Erdoğan’dan başkası karar verebilir mi? Git, Yenikapı’da kutla. Başbakan Erdoğan “Bundan böyle 1 Mayıs 31 Ekim’de kutlanacak” desin, ona da “eyvallah” dememiz gerekiyor. Zaten o böyle derse “Ne feraset!” diye yazmaya amade bir “kalemiye” ekibi de hazır bekliyor.