Erdoğan’ın danışmanları ve kurmayları, eşitsiz, üstelik hegemonik bir cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasının yanlış bir strateji olacağını düşünüyorlar ki tamamen haklılar. Bugüne kadar girdiği her seçimi “mağdur” rolüyle kazanan Erdoğan, ilk defa farklı bir karakter canlandırıyor. “Mağrur” replikleri, onu var eden siyasî birikime uymuyor. Ancak kurmaylarının çözemeyeceği bir paradoks önünü kapatıyor. Başbakanlıktan, sembolik bir cumhurbaşkanlığına rıza göstermek imkânsız. “Fiilî başkanlık” veya “icranın başı cumhurbaşkanı” tezi sadece daha fazla iktidar arayışının ürünü değil, Erdoğan’ın siyasî iddiasını sürdürmek için bu makamın “yöneten” bir güç olması lâzım.
Nitekim düşük veya yüksek profilli olmanın çok ötesinde seçim dengeleri Erdoğan’ın iddiası ile İhsanoğlu’nun tevazuu arasına oturmuş durumda. Tezat çok güçlü ve Erdoğan’ın gerçek rakibi İhsanoğlu değil, kendisi. Ülkeyi Çankaya’dan yönetmeye hazırlanan birini halka kabul ettirmek zorunda. Böyle olunca rekabet otomatik olarak kişiler arasında değil, iki farklı siyaset anlayışı arasında kurumlaşıyor. Tercihimizi fiili bir otokrasi peşinde olan bir aday ile, parlamenter sistemi mevcut kurumları ve kuralları ile sürdürmeye kararlı bir aday arasında yapacağız. Bu ikilem hem Erdoğan’ın karizması ile hem de İhsanoğlu’nun oyuna yeni dahil olan mütevazî kişiliği ile çok uyumlu. Peki kimin lehinde?