PKK, genel stratejisini köklü biçimde değiştiriyor. Bu paradigma içinde şiddet dahil olmak üzere kullanılan bütün taktik araçlar değişiyor.
“Ulus-devlet” hedefinden vazgeçilmesi, federal çözümden vazgeçmek anlamına gelmediği gibi, son günlerde tırmanan özerklik tartışmalarını da sona erdirmiyor. Tersine “özerklik hedefi”, stratejik olarak “ulus devlet”in bir alternatifi olabilir.
PKK, 30 Mart seçimlerini bir referanduma dönüştürmüştü. Seçimlerden sonra özerklik ilanı bekleniyordu. 2011 Temmuz’unda meşhur Silvan saldırısı ile eşzamanlı olarak da PKK özerklik ilan etmiş; ancak somut hiçbir sonuç devşirememişti. Bu sefer sandıktan da bir netice hasıl olmadı. BDP’nin aldığı oy, kendi koyduğu çıtanın çok altında. Bu yüzden tek taraflı bir özerklik ilanının sağlayacağı hiçbir kazanç yok.
Gerçek şu: Sebebi ne olursa olsun, artık PKK’yı “bölücü” olarak mahkum edemeyiz. Ulus devlet projesinden vazgeçmek, “paralel” veya “alternatif” devlet olarak KCK’yı da anlamsız hale getiriyor. PKK öncelikli olarak kendi hedef kitlesine karşı politika geliştiriyor. Barış süreci Kürtler tarafından onaylandı. Bu süreci baltalamak PKK’nın kendisini marjinalize etmesi demekti. Sürdürmek ise Devlet’in beka endişelerini gidermeye bağlıydı.