Dr. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
info@feyzabayraktar.com
Size mükemmeliyetçilik kavramından -olabildiğince- söz etmek istiyorum.
Mükemmeliyetçilik yanlış anlaşılan bir kavram. Dolayısıyla, çoğu kişi mükemmeliyetçi kişilik özelliklerine sahip olmasına rağmen bu durumun çok da farkında değil.
Sorsanız insanların birçoğu hayattan beklentilerinin çok da fazla olmadığını, istedikleri şeylerin sıradan olduğunu söyler. Oysa hayattan beklentilerini alt alta yazsalar ve üzerinde düşünseler birçoğu -büyük ihtimalle- aslında bu beklentilerin hepsinin bir arada olmasının çok da gerçekçi olmadığıyla yüzleşecek.
Mükemmeliyetçiliğe dair farkındalığın az olmasının sebepleri arasında, mükemmeliyetçiliğin birden fazla türünün olması, mükemmeliyetçilik düzeyinin insandan insana değişmesi ve kelimenin kendisinin anlamına dair kafaları karıştırması sayılabilir.
Mükemmeliyetçiliğin izlerini sosyal medya dahil hayatın birçok alanında gözlemleyebiliriz. Örneğin, yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte tatil beldelerinden yapılan paylaşımların artmasında ve insanların tüm zamlara rağmen hala eğlenebildiğini göstermeye çalışmasında varoluşsal mükemmeliyetçiliğin de payı var dersek yanlış olmaz.
Mutsuzluk kuyusu
Varoluşsal mükemmeliyetçilik, hayatın layıkıyla yaşanabilmesi için mükemmel olması gerektiğine inanmak olarak tanımlanabilir. Yani bazı insanlar, hayatta mutlu olabilmek için hem başarılı hem zengin hem sosyal hem çekici hem her daim üretken hem de huzurlu bir aile yaşantısına aynı anda sahip olmaları gerektiğine, diğer türlü asla mutlu olamayacaklarına inanıyor.
Tabii ki başarı, zenginlik, sosyallik ve huzurlu aile ortamı gibi kavramların tanımları kişiden kişiye değiştiği için her insanın zihninde mükemmel hayata dair farklı bir fotoğraf var. Yalnız, buluşulan ortak nokta bu beklentilerin birçoğunun gerçekçi düzeyde olmaması ya da hepsine birden sahip olmanın çok da mümkün olmaması. Bu sebeple de varoluşsal mükemmeliyetçilik, insanın mutluluğu yakalamaya çabalarken içine daha fazla battığı bir tür mutsuzluk kuyusuna benzetilebilir.
Varoluşsal mükemmeliyetçilikten bahsetmişken ‘Elalem ne der?’ kaygısından söz etmeden geçemeyiz. İnsanların birçoğu aslında kendilerini neyin mutlu edeceğini sorgulamadan çevreye karşı mükemmel bir portre çizmezlerse asla mutlu olamayacaklarına inanır. Dolayısıyla, başkalarının biçtiği ama aslında gerçekte var olmayan sanal kılıfların içine kendilerini sokmaya çalışırken yaşamlarını harcarlar.
‘Çalışırsan başarırsın. Azim her şeyin anahtarıdır’ gibi klişe Amerikan sineması replikleri ne yazık ki hayatın her alanında işlemiyor. Evet insan çalışıp çabaladığı zaman hedeflerinin bazılarına ulaşabilir ama hiçbirimizin hayatı kontrol edebilme gücü yok.
Özetle, bazen ne kadar çabalasak da hayat istediğimiz gibi gitmez. İstediğimiz her şeye sahip olamayız. Ayrıca, istediğimiz her şeye sahip olmadan da mutlu olabiliriz; çünkü mutluluk ve isteneni elde etmek her zaman birbiriyle doğru orantılı değildir. Yalnız, kapitalizm mutluluğun formülünü bir şeyleri istemek ve onları elde etmek üzerinden belirlediği için bu düzen içinde yaşayan bizler, bir şeyler istiyor ve elde edemediğimiz zaman kendimizi eksik, tamamlanmamış hissedebiliyoruz. Dolayısıyla da mutsuzluk birçoğumuz için kaçınılmaz olabiliyor (Tabii ki burada barınma ve karnını doyurma gibi yaşamda kalmak için gerekli temel ihtiyaçları karşılamayı istemekten söz etmiyorum; bu ihtiyaçların karşılanmaması her insanı -doğal olarak- mutsuz eder).
Sosyal medya etkisi
Günümüzde sosyal medyanın popüler hale gelmesinin sebeplerinden biri, sosyal medyanın insanların sahip olmak isteyip de sahip olamadıkları hayata -kısmen- sahipmiş gibi görünmesine ve dolayısıyla bu gösteriş üzerinden biraz da olsa haz duymasına imkân tanıması. Hayatının her anını nasıl dolu dolu yaşadığını farklı şekillerde paylaşmaya çalışan insan sayısı o kadar arttı ki hayatınızın sadece bir kısmıyla ilgili paylaşımlar yaptığınız zaman sizin gösterdiğiniz o kısım dışında başka bir uğraşınız olmadığına inanılıyor.
Örneğin, ben Instagram hesabımı mesleğimle ilgili paylaşımlar yapmak için kullanıyorum. Özel hayatımla ilgili fazla paylaşım yapmayı tercih etmiyorum. Geçenlerde arkadaşlarımla yemek yerken bir öğrencimle karşılaştım. Beni dışarıda sosyalleşirken gördüğü için çok şaşırdığını, iş dışında başka bir hayatım olmadığını düşündüğünü, çünkü sosyal medyada sadece işimle ilgili paylaşımlar yaptığımı söyledi. Bu bağlamda bir gün sosyal medya hesaplarımızı kapatırsak bazı kişiler ölmüş olduğumuzu düşünebilir diyebiliriz sanırım.
Duygusal mükemmeliyetçilik
Duygusal mükemmeliyetçilik de günümüzde yaygın diğer bir mükemmeliyetçilik türü. İnsanın her daim mutlu, neşeli olması gerektiğine inanması ve can sıkıntısı duygusunu yönetmekte zorluk çekmesi olarak özetlenebilir. ‘Çalışmıyorsam sosyalleşmeliyim, sosyalleşmiyorsam entelektüel birikimime katkıda bulunacak bir şeyler yapmalıyım’ gibi hayatı daha da zorlaştıran düşünce biçimlerinin yaygınlaşması, insanın hiçbir şey yapmadan kendisiyle baş başa kalma fikrine uzaklaşmasına sebep oldu. Ve tabii -insanlar farkında olmasa da- mükemmelin hedeflendiği bir düzende ‘insan nasıl en iyi şekilde durmayı başarır?’ sorusunun yanıtı da ‘etkin şekilde durmayı öğreten’ kurslarda aranmaya başladı.
Ayrıca, duygusal mükemmeliyetçilik öyle bir hal aldı ki bazı insanlar kendi duygu durumlarıyla ilgili hemen her şeyi sorgulamaya başlayıp olağan, insani duygu hallerini bile ‘problemli’ olarak niteleyip bu halleri ‘düzeltmek’ için kişisel gelişim kitaplarına sarıldılar.
Tabii ki insanın kendisiyle ve hayatıyla ilgili farkındalığını arttırması için çaba göstermesi takdir edilesi bir davranış. Yalnız, hissettiği hemen her duyguyu, birçok tutum ve davranışını bir hataymış gibi etiketlemesi ve kontrol etmeye çalışması, yani kendisine bir projeymiş gibi yaklaşması doğal akışı bozabilir. Böylece, mutluluğu yakalamak için her şeyi kontrol etmeye çalışırken yorulup mutsuz olmak da bazısı için kaçınılmaz olabilir.
Kendilerini yargılayanlar ve başkalarını yargılayanlar
Bazısı kendisinin mükemmel olması için çabalarken bazısı da bir başkası mükemmel olmadığı için onu yargılayabilir. Yani bazı insanlar kendileri için gerçekçi olmayan standartlar belirleyip o standartlara ulaşamadıkları zaman kendilerini yargısız infazla cezalandırırken bazıları da kendi belirledikleri gerçekçi olmayan standartlar çevresindekiler tarafından karşılanmadığı zaman onları sert bir biçimde eleştirir.
Kendisi için mükemmel olma peşinde koşan insanlar genellikle düzeni sever ve o düzen dışına çıkmaktan hoşlanmazlar. Yeni şeyler denemekten kaçınıp genellikle becerilerine güvendikleri alanlarda kalmayı tercih ederler. Yani başarısız olacaklarını düşündükleri alanlara sadece deneme amaçlı bile olsa girmekten kaçınırlar. Başkalarından mükemmel olmasını bekleyen insanlar ise yapılan işi asla beğenmeyen, eleştiren, diğer insanları yetersiz görenlerdir. Yapılan bilimsel araştırmalar, bu insanların çoğunun narsistik kişilik bozukluğu veya antisosyal kişilik bozukluğu özelliklerine sahip olduğunu söyler.
Gizli mükemmeliyetçiler
Bir de gizli mükemmeliyetçiler vardır. Başarısız olmaktan o kadar korkarlar ki kendileri için yüksek standartlar belirlemek yerine, olabildiğince ortalama olanı seçerler. İçten içe başarılı olmak isteseler bile rekabet olan ortamlarda başarısızlıkla yüzleşmektense kendi kendilerini sabote ederler. Yani başarısızlığı kendi elleriyle seçerler.
Mükemmeliyetçilik her ne kadar mükemmel olmaya uğraşma, mükemmellik de mutlulukla özdeşleştirilse bile mükemmellik bir illüzyon olduğu ve ona asla ulaşılamayacağı için mutsuzluk, yetersizlik, eksiklik, başarısızlık duygularını beraberinde getirir.
Sebepleri nelerdir?
Mükemmeliyetçiliğin başlıca sebepleri arasında, yüksek hedefleri olan ve/veya eleştirel ebeveynlerin olduğu bir evde büyümek, kazanılan başarılar için fazlasıyla ödüllendirilmek ya da abartılı biçimde takdir edilmek, kendilik değeri problemleri ve insanın kendi değerini sadece sahip oldukları üzerinden belirlemesi, kontrolcü kişilik yapısı ve toplumsal beklentiler sayılabilir.
Ne yapabilirsiniz?
Öncelikle hatırlamanız gereken şey, mükemmel diye bir şeyin var olmadığı. Diyelim ki mükemmel diye bir şey var ve ona ulaştınız; mükemmele ulaşmanın sizi mutlu etmeyeceğinden emin olabilirsiniz. İnsanlar kusursuz gözükene hayran olur ama kendilerine benzeyene yakınlık hisseder. Dolayısıyla, kimse kusursuz, mükemmel bir insanla arkadaş ya da sevgili olmak istemez. Yani kusursuzluğun kabul görüp onaylandığı düşüncesi her durum için geçerli değildir.
Aslında hayatı dolu dolu yaşamak, mükemmel bir hayata sahip olmak değil, anlatacak birçok hikâyeye sahip olmaktır. İlginç, dinlenilesi hikayeler ise inişli çıkışlıdır. İnsana insan olduğunu hatırlatacak birçok detay barındırır. Düşe kalka ilerler. Tüm o hikayeleri kusursuz yapan kusur olduğuna inanılan detaylar içermesidir. Dolayısıyla, insanın insan olduğunu kabul etmesi ve hata yapabileceğiyle barışması gerekir.
Mükemmeliyetçiliğin üstesinden gelmek için sizin için mükemmel tanımının ne olduğunu somutlaştırın. Kendiniz için gerçekçi hedefler koyun. Sosyal medyada görünenin sadece gösterilmek istenen olduğunu, hiç kimsenin hayatının mükemmel olmadığını, yani kimsenin sonsuza kadar mutlu yaşamadığını kendinize hatırlatın. Ve tabii kusursuz olmaya çalışmaktansa, kusurlu olduğunuzu düşündüğünüz bir hayatı yönetmenin daha büyük bir güç olduğunu unutmayın.
Hep atlanılan bir gerçek; aslında diğer insanlara ilham veren kusursuzluk değil, sıradan olanı kabullenebilmeyi başarmaktır. Ne kadar unutturulmaya çalışılsa da aklınızda bulunsun.