Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Trump’ın zaferi (!) ile birlikte, diğer değişecek şeyler bir yana, her şeye rağmen mahcup faşist estetik, bu sefer mağrur bir şekilde, meydanlara fırlamaya hazır. Çevre Değerlendirme Raporları, mimari ve tarihi kaygılar, kentlerin birazcık da olsa korunan dokuları filan da kalmayacak. Kâr ve para, bellerine sardıkları peştamalı da savurup atacak artık… Kavanozlarda saklanmış konserve sivil faşistler günün teşebbüsçü modasına uygun şirketleşmiş olarak kendilerine sipariş edilmiş evleri, insanları yakmaya çalışıyor. Yıktıkları ve yaktıkları şehirlerin yerine kendi estetikleriyle yeni kentler inşa edeceklerini konuşuyorlar şimdi ihale odalarında.
Her yıkılmış ev görüntüsü, sokaklar, apartmanlar, iş yerleri, mesela birkaç bakkal, iki konfeksiyoncu, her gün selamlaştığımız berber, geçen bayramda karşılaştığımız köşe başı, duvar yazıları hani kenarına gençlerin oturduğu, iki dar sokak, kadınların akşam üstü iki lafın belini kırdıkları basamaklar, yapraklarını, dallarını ve gövdelerini kaybetmiş ağaçlar, bir küçük bahçe bostanı ve tabii ki insanlar, ölü ele geçenler yani onlara göre ‘ölü ele geçen’ şehir bütün hepsi onların ağızlarını sulandırıyor. Yüz yıl geç kalmış uyduruk, taklitçi faşistlerin ve tabii ki paracı faşistlerin rüyalarını süslüyor bu estetik!
Şimdi otoyollara tapanlar, yüksek yüksek bina hayranları, viyadük tutkunları, kocaman küçüklük komplekslerinin üstünü örtmek için olacak, her şeyin ‘en büyük’ olanını yapmak isteyenler bu yüzyıl öncesi estetik bakışın kötü taklidini, yani kötünün kötü taklidini, utanmadan ve aptalca yapacaklarını açıklayacaklar… Dünyayı değiştirecek olan, gündelik hayattır. Şimdi bu hayat, faşizmin estetiğinin gölgesinde, daha da karanlık görünüyor ve bu yüzden, bu karanlık dünyada, birbirimize tutunarak yürümekten başka çaremiz de yok…