• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Memleket sporundan 'sana 25 hikaye geliyor'

23/07/2022 14:27

ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ

@zeynepguvenunlu

Duyduğum en güzel kitap adlarından biri: ‘Sana Hikaye Geliyor’.

Yazarı Sevecen Tunç, adın taşıdığı ikili anlamı “Bu ifadede hem okurun yeni hikayelerle karşılaşacağını muştulayan, hem de okura bazen bir kurgu esermiş gibi gelen yaşam öykülerinin ‘gerçekte‘ yaşanmış olduğunu vurgulayan bir mesaj var” diye açıklıyor.


Türk sporunda öncü rol oynamış 25 ismin yer aldığı, İBB Yayınları’ndan çıkan kitap, edebiyat ile tarih arasında salınan biyografi türünün zevkle okunan özgün bir örneği. Tunç, üzerinde beş yıl çalıştığı kitapla okurun duygularını harekete geçirmeyi başarıyor.

Kitaptaki porte çizimleri Hande Bağcı’ya ait

Neden biyografi diye sormayacağım ama neden sporcuların biyografisi diye sormak istiyorum. Hatta neden bir dönemin sporcularının biyografisi. Nereden geliyor bu ilgi?

Uzun yıllardır spor tarihi üzerine çalışıyor, düşünüyor, kalem oynatıyorum. Doktora tezim için araştırma yaparken erken Cumhuriyet yıllarına ait çok sayıda gazete ve dergi taramış, bu esnada pek çok sıra dışı sporcunun hikayesine rastlamıştım. Onları çizginin ötesine taşıyan yalnızca sportif başarıları yahut öncü kimlikleri değildi benim gözümde. Yaşam öykülerinde anlamaya ve anlatmaya değer kılan çok ilginç nüanslar vardı. Onları yakaladıkça hikayelerinin peşine düştüm.  

Benim onlara gösterdiğim ilgi ve meraktan ziyade, şimdiye kadar sergilenen ilgisizlik bana daha şaşırtıcı geliyor. Aradan neredeyse yüzyıl geçmiş ve bizler spor tarihimize yön veren sporcuların yaşamlarına dair neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Üstelik bu sporcuların bazıları, keşke filmi yapılsa, romanı yazılsa dedirtecek türden yaşam öykülerine sahipken!

Sevecen Tunç

Tek tek portrelerden bahsedeceğiz ama önce hikayelere sinen hüznü sormak istiyorum. Acısıyla tatlısıyla yaşadıkları hayatın çok az biliniyor olmasına bir sitem mi? Yazarın portrelere kendini kattığı ton mu?

Bunu hiç düşünmemiştim. Sahiden hüzünlü bir ton var kitapta… Bilemiyorum, yokluğun hüznü olabilir bu. Hem yazdığım insanların hayatta olmayışının hem arkalarında bıraktıkları sınırlı malzemeyle varlıklarını yeniden inşa etmenin hüznü… Bir de şu tarihte doğdu, şurada öldü, gibi kronolojik, düz metinler değil bunlar. Zaman sıçramaları olan, canlı kanlı, kahramanların iç dünyasına da yolculuk yaptığımız öyküler… Yani Attila İlhan’ın şiirindeki gibi, ne meseller söylüyoruz, onlarla birlikte gençlik anılarını sırılsıklam yaşıyoruz, ama bu insanlar artık yoklar. Yokluğun duvarına toslayınca da işte, ‘elde var hüzün…’

Eskrimci Suad Fetgeri’nin hikayesinin az bilindiğini söylüyorsun. Ne hazin bir hikaye…

Suad Fetgeri, 1936 Berlin Olimpiyatları’nda Halet Çambel’le birlikte Türkiye’yi temsil eden ilk kadın sporcu. Babası ve amcası, Beşiktaş Kulübü’nün kurucularından; abisi kendisi gibi iyi bir eskrimci… Berlin Olimpiyatları’ndan bir sene sonra nişanlısıyla Vaniköy’deki yalılarında tavla oynarken sandıktan babasının revolverini çıkartıyor Suad. Şakayl nişanlısına doğrulttuğu silahın içindeki tek kurşun genç adamın kafasına isabet ediyor ve oracıkta can veriyor. Sonra bambaşka bir hayat başlıyor Suad için… Bu yazıya çalışırken Suad Hanım’ın yeğenini bulup ulaştım. İlk sorduğu soru siz bunları nereden biliyorsunuz oldu. Meğer Suad teyzesiyle ilgili bu hikaye çok çok uzun yıllar aile içinde dahi saklanmış.

Türkiye’nin ilk özel spor hocaları

Suad Fetgeri (solda) ve Tarcan kardeşler

Kalburüstü Türk kadınlarına spor yaptıran iki kardeş Selma ve Azade Tarcan kardeşleri gülümseyerek okudum. Türkiye’nin belki de ilk ‘personal trainer’ları (PT) (kişiye özel eğitmen) denebilir mi onlar için.

Onların hikayesinde de hüzün var değil mi? Selma gencecik yaşta ölüyor. Ama bu iki kardeş tam da dediğin gibi, ilk kadın PT’ler bence! Onların da babalarını hepimiz çok iyi tanıyoruz: Selim Sırrı Tarcan! Öte yandan spor tarihimizde ihmal edilmiş, Selim Sırrı’ya ilişkin biyografik yazında bile varlıkları çoğu zaman ıskalanmış iki kadın: Selma ve Azade Tarcan.

Selma ve Azade İsveç’te beden terbiyesi eğitimi aldıktan sonra Türkiye’ye dönüyorlar. Mimar Sinan’da, o zamanki Güzel Sanatlar Akademisi’nde, Halkevlerinde verdikleri jimnastik derslerinin yanında, kendi evlerinde genç kadınlara da jimnastik yaptırıyorlar. İlk öğrencilerinden biri o dönemin Türkiye güzeli Mübeccel Namık. Hatta Mübeccel Hanım’ı zayıflatma girişimleri, doktorların büyük tepkisini çekiyor ve basında önemli bir tartışmanın da fitilini ateşliyor. Sonra Nişantaşı’nda kendi jimnastik okullarını açıyorlar. Selma vefat ettikten sonra Azade mesleğine devam ediyor. Yetmişli yaşlarına kadar! Aynı zamanda onun öğrencilerinden olan Nancy Atakan, Azade ile ilgili ‘My Name is Azade’ başlığını taşıyan harika bir sergi açmıştı Salt Beyoğlu’nda.

Eleni Fotiyadu Küreman

Dünyada da öncü

Eleni Fotiyadu Küreman, Türkiye’nin ilk kadın spor fotoğrafçısı ve foto muhabiri. Dünyada bile öncü. Ama senin de yazdığın gibi hakkında ‘bırak bir kitap, derli toplu bir biyografi bile yok.’

Eleni Fotiyadu Küreman’ın müthiş zengin bir yaşam öyküsü var. İngiltere’nin ilk kadın spor fotoğrafçısı Hy Money’nin mesleğine yetmişli yıllarda başladığını düşünürsek 1940’lı yılların İstanbul’unda Eleni’nin varlığı daha bir anlam kazanır. Ama dediğin gibi, onun hakkında yazılmış birkaç biyografik metin dışında, daha kapsamlı olarak ilk defa gün yüzüne çıktı Eleni’nin öyküsü. 

Hep kadınları sordum ama kitaptaki 25 portreden 16’sı erkek. Ve orada da ne hikayeler… Bekir Refet Teker Türkiye’nin Avrupa’ya ilk futbol transferi, hatta ilk profesyonel futbolcusu ama gittiği Almanya’dan bir türlü gelemiyor.

Bekir Refet şimdiye kadar konuştuğumuz isimler arasında sanıyorum en çok bilineni. Çünkü oynadığı futbol o kadar büyük, öyle etkileyici ki adı bir efsane gibi nesilden nesile anlatılıyor. 20’li yıllarda Galatasaray’ın bir yurtdışı turnesi esnasında sakatlanıyor Bekir ve tedavi için Almanya’da kalıyor. Kalış o kalış. Futbol kariyerine orada devam ediyor. Üstelik ‘profesyonel’ olarak.

Bekir Refet

Memleketin ilk profesyoneli Bekir. Çok uzun yıllar Türkiye’ye dönme arzusuyla oradaki hayatını sürdürüyor. Sonra çocuğu oluyor, ona eski takım arkadaşlarından (Otomobil) Nuri’nin ismini veriyor. Çocuğunu bırakmamak için bir süre daha kalıyor Karlsruhe’de. Kendine bir gazete ve tütün bayi açıyor ki orası Almanya’ya giden Türk işçilerin, öğrencilerin de uğrak yeri oluyor. Türkiye’ye teknik direktör olarak dönmeye çalışıyor, ama o da olmuyor. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Bekir’in öldüğünü yazıyor Türk basını. Futbol camiasında müthiş bir matem havası… Meğer ölen Bekir, ‘bizim’ Bekir değilmiş! Yetmişli yılların sonunda memleketinden uzakta öldüğünde bu defa gerçek yas tutuluyor…

‘Komple atlet’lerin memleket aşkı

Söz konusu dönemin sporculuk ruhundan ‘komple atlet’ olarak bahsediyorsun. Bunu biraz açalım mı? O ruh neyin ürünüydü?

O ruh sanıyorum ki bugünden farklı olarak spora yüklenen milli ve ulvi anlamlardan kaynaklanıyordu. Spor o yıllarda geçim kapısı yahut sınıf atlama aracı olarak görülmüyordu. Dolayısıyla tek bir branşta uzmanlaşmaya, profesyonelleşmeye lüzum yoktu. Makbul olan sporun her türünü deneyimlemekti. Sporcu amatördü; ki kelimenin kökünün de işaret ettiği gibi, sporu ‘amor‘ ile, ‘aşk‘ ile yapıyordu. Ne aşkı peki? Spor aşkı, memleket aşkı, modernleşme aşkı, Cumhuriyet aşkı… Kitaptaki kahramanlar tüm bunlardan dolayı yaşadıkları dönemin zorluklarına, kısıtlı imkanlara rağmen spor yapma konusunda büyük bir tutku ve dirayet sergiliyorlar. O anlamda özellikle kadın atletlerin hikayelerinin bugün için de oldukça ilham verici olduğunu düşünüyorum.

Bir de şunu söylemeden geçemeyeceğim: Bir dönem milli takıma kadar yükselmiş yahut Olimpiyatlarda Türkiye’yi temsil etmiş başarılı sporcuları, hayatlarının ilerleyen dönemlerinde bu defa başka alanlarda öncü isimler olarak görebiliyorsunuz. Galatasaray’ın Olimpik atletlerinden Mazhar Nazım Resmor, Türkiye’ye vitray sanatını getiren çok önemli bir sanatçı aynı zamanda. Yahut Fenerbahçe’nin rekortmen yüzücüsü Leyla Asım Turgut, Türkiye’nin ilk kadın mimarlarından. Yani bu kitaptaki kahramanların çoğu her anlamda atlet kompleler.

‘Hayata bir ‘homo ludens’ olarak bakmaya çalışıyorum’

Kitabı yazma sebeplerinden biri olarak ‘kadın sporcuların ve futbol dışı sporların bellekte muhafaza edilmesini’ gösteriyorsun. Bu çerçevede seçimlerini nasıl yaptın? Keşke girseydi dediğin çok insan kaldı mı dışarıda?

Türkiye’de spor dendiğinde akla ilk olarak futbol geliyor. Futbolun monokültürüne teslim olan spor rejiminin önemli bir başka sorunu da, en az toplumun kendisi kadar ataerkil olması. Bu kitapta sportif zenginlik konusunda da kadın sporcular konusunda da hassasiyet göstermeye çalıştım. Çünkü spor tarihçisi Richard Holt’un dediği gibi tarih geçmişi nasıl açıkladığımızla, miras ise onu nasıl koruduğumuzla ilgili. Bu anlamda kadın sporcuların ve futboldan başka sporların varlığı bence bu kitabın da güçlü yönleri. 

Hikayelerin çoğunda parçadan bütüne uzanan bir yolda ilerledim. Adı kayıtlara geçmiş, benim de yaşamını herkes kadar bildiğim bazı sporculara ilişkin sıra dışı bir bilgi edindiğimde daha fazlasını talep ettim. Bu çalışma yaklaşık beş yıllık bir sürece yayıldığı için peşinden gitmeye karar verip de yarım bıraktığım yahut kitaba almaktan vazgeçtiğim yaşam öyküsü hiç olmadı. Ben kitabın bütünlüğüyle ilgili doyuma ulaştıktan sonra yayımlamaya karar verdim.

Senin sporla ilgin yazarlığın ötesine ne kadar geçiyor? Neleri izlersin? Neleri yaparsın? 

Ben spor iletişimi yapıyorum hatrı sayılır bir süredir. Trabzonspor Kulübü’nde kurumsal iletişim direktörü olarak çalışıyorum. Bir sporsever olarak pek çok branşı mümkün olduğunca takip ediyorum. Futbol, basketbol oynadım; bugünlerde de squash’a merak saldım. Ama benim için işin özünde hep ‘oyun’ var ve bu büyülü bir şey… Edebiyata, spora, hayata elimden geldiğinde bir ‘homo ludens’ olarak bakmaya ve daha çok zevk almaya çalışıyorum.

Kategori:Diken özel, Vitrin-mobil

SON HABERLER

İsrail Ordusu: İran'ın nükleer programını hedef aldık

İsrail Ordusu (IDF), İsrail’in İran’ın nükleer programını hedef alan ‘önleyici, hassas ve eşgüdümlü bir saldırı’ başlatıldığını açıkladı.

ABD: İsrail'in saldırılarına dahil değiliz

İsrail’in İran’ı vurmasının ardından ABD’den ilk açıklama Dışişleri Bakanı Marco Rubio’dan geldi: “ABD olarak bu saldırılara dahil değiliz ve önceliğimiz bölgedeki Amerikan güçlerinin korunmasıdır.”

İran devlet televizyonu: İsrail Tahran'da sivil yerleşim yerlerini vurdu

İran devlet televizyonu, İsrail’in Tahran’da sivil yerleşim yerlerini vurduğuna dair görüntüler yayınladı.

İsrail ülke genelinde OHAL ilan etti

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, ülke genelinde ‘olağanüstü hal’ ilan edildiğini açıkladı.

İsrail, İran'ı vurdu: Tahran'da şiddetli patlama sesleri

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, İran’a saldırı düzenlediklerini duyurdu.

Kluge, Avrupa'daki aşırı sıcakları 'kıyamet'e bağladı
'Petshop'lar Kasaplar Odası'na bağlandı' diyen federasyon başkanı: Yanlış anlaşıldık

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 781 gündür hapiste

YAZARLAR

Dere Sokak Üçlemesi, 'Körfez'le sona eriyor

Behzat Şahin

Yanlış 'tarafında' bu ısrar acep nedendir?

Mustafa Dağıstanlı

Mutluluk pazarlama

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Eşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi

Murat Sevinç

Bağıran lüks, suskun zarafet

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Halayda kiminlesin?

Ayhan Tinin

İlhan Şeşen'i üne kavuşturan aşkı: Bir adam, iki kadın ve 'ellerimde çiçekler'

Meşerret Şerbetçi

GÜNÜN 11’İ

Kansu Yıldırım: 15-17 yaş grubundaki yaklaşık her dört çocuktan biri çalışma hayatında

Nevşin Mengü: Cezaevlerinde kapasiteler çoktan aşılmış durumda

İbrahim Kahveci: Bi şahlanamadık gitti

Damla Doğan Tuncel: Halk ne yaparlarsa yapsınlar iradesine sahip çıkıyor

Rükzan Sağır: DNA testleriyle yaratılan kimlik krizi

Emin Çölaşan: Hak, hukuk ve adalet kavramları yok edilmiştir

Hediye Levent: Libya bir kez daha kaynamaya başladı ancak bu defa çatışan taraflar da farklı

Fehmi Koru: Haldun Dormen'in 'Söylersem hapse tıkarlar' cevabını okuyunca irkildim

Mustafa Balbay: Dünyada gıda fiyatları düşüyor, biz gıda enflasyonunda dünya şampiyonuyuz

Esfender Korkmaz: Türkiye, siyasi, sosyal ve ekonomik alanda topyekun kriz yaşıyor

Gökçer Tahincioğlu: İnsan öldürürseniz 'kader kurbanı' oluyor ve kolayca cezaevinden çıkabiliyorsunuz

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×