Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumları artık tel tel dökülüyor.
Dökülüyor çünkü o kurumlarda önemli mevkileri geçtim, sıradan bir şube müdürlüğü bile siyaseten uygun olana tahsis ediliyor, işi bilene, layıkıyla yerine getirecek olana değil.
İmam hatipten mezun olmak, partiden bir kartvizit sahibi olmak, cuma namazlarında boy gösterip, mümkünse bir tarikata kenarından da olsa ilişmek, kamuda görev almak ya da yükselebilmek için “yeterli ve gerekli şart” haline gelmiş durumda.
O kişi o işi hakkıyla yerine getirecek bilgiye, donanıma sahip mi? Bu kimsenin umurunda değil.
Zaten bulundukları makamlara böyle tercihler ile gelmiş kişilerin, işlerini yapmak gibi bir dertleri de yok.
Salla başı al maaşı, kimsenin işine burnunu sokma, çünkü işini iyi yapmamakla suçladığın kişinin torpili, seninkinden büyük birisi olabilir.
Bunların hepsi, siyasetin eseridir, siyasi kararlarla gerçekleşir.
Yönetenlerin siyaseten sorumlu olmadıkları düzenler, totaliter, faşist rejimlerdir.
Türkiye’nin dört nala gittiği istikamet de tam olarak budur.