Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya’nın, AYM’ye bireysel başvuru hakkının 12. yıldönümü ve mahkemenin yeni üyesi Doç. Dr. Metin Kıratlı’nın yemin töreninde yaptığı konuşma, hak ettiği kadar değerlendirilmedi. Kur’an – ı Kerim’den ayetler ile de zenginleştirilen konuşma, yargı bağımsızlığı, bireysel başvuru hakkının etkin kullanımı ve yargı kurumlarının hukuk içerisinde kalmaları ile ilgili mesajlarla doluydu. Yukarıdaki cümledeki tuhaflığın nedeni ben değilim, kuşkusuz ki AYM Başkanı da değil. Anayasa Mahkemesi’nin başındaki bir yargıcın, “yargı organlarını hukuk içinde kalmaya davet etmesindeki” tuhaflık kimsenin dikkatini çekmedi mi acaba? Yargı zaten bağımsız ve tarafsızsa, bireysel başvuru hakkının etkin kullanımı sağlanmış ve işler haldeyse, yargı gücü sadece hukuku yüceltmek için kullanılıyorsa, Başkan niye bunları söylemek zorunda kalsın?
Başkan konuşması boyunca Kur’an – ı Kerim’e üç kere atıf yaptı; üç ayet aktardı. Hukukçuların görüş açıklarken felsefi, siyasi ya da dini de olsa hukuk dışı metinlere gönderme yapmalarında bir sakınca görmüyorum. Anayasa’nın laiklik ilkesini bu tür göndermeler zedelemez. Önemli olan bu atıfların hangi bağlam içinde, hangi amaçla kullanıldığı diye düşünürüm. Başkan, Gazze’deki insanlık dramına dikkat çektikten sonra şunu söylüyor: “Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ‘Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı (korkuyla donup kalacağı) bir güne erteliyor’ denilmektedir. İnanıyoruz ki ‘zulm ile abad olanın ahiri berbad olacaktır.'” Gazze’de olup bitenler için hepimiz üzülüyoruz. Başkan’ın üzülmesi de normal. Anormal olanı bu üzüntü ifade edilirken, evrensel insani değerlerden ve uluslararası hukuktan söz etmek yerine meseleyi çözmeyi ilahi güce bırakma fikri.
Anayasa’ya göre yargı bağımsız ve tarafsız olmalı. Müslüman olsak da olmasak da bu vazgeçilebilecek bir şey değil. Hukuk devleti olmanın olmaz ise olmaz kurallarından biri. Evrensel bir kural. Hâkimlerin cehennem korkusuyla değil, yasalar ve dünyevi hukuk çerçevesinde kararlar vermesini bekleriz. Mahkeme Başkanı kendi kişisel hayatında inançlı biri olabilir, bunun kimseye yararı da yok, zararı da yok. Kendi bileceği iş. Yargıçlardan beklediğimiz, somut delilleri değerlendirerek maddi bir gerçeğe ulaşmalarıdır. Bunu yaparken vicdani kanaati elbette olacaktır ancak bu kanaat, somut deliller ile çelişemez. Somut delillerden uzaklaşmaya yol açan her kanaat, hükmü zedeler. AYM kararlarının uygulanmamasından tutun da sadece Cumhurbaşkanı’nın kaşı gözü oynadı diye hapislere atılanlara bakıyoruz da bu kutsal sözlerden yapılan alıntıların zaten bir yararının olmadığını da görüyoruz.