Geçen hafta Chris Cornell gitti ve ben hep aynı filmi defalarca izleyen biri gibi hissettim kendimi. Ünlü bir müzisyen öldüğünde sosyal medyada olaylar aynen şöyle gelişiyor. Ne bir eksik ne bir fazla:
Önce “Hayır! Gerçek olamaz. Sen de mi? Yapma reis” tarzı şaşırmalar ve hashtag ile ilk şoku karşılama.
Ardından “Ah gençliğim vah gençliğim, biz senle büyüdük, öksüz bıraktın bizi, anamdan babamdan daha yakındın bana” gibi ifadelerle giden kişinin yerelleştirilerek ve kişiselleştirilerek sahiplenilmeye çalışılması.
İlk video paylaşımları. Video bulamazsan bulmuş birini RT yap kurtul. Gidenin ardından duyulan üzüntünün, orantısız hislenme sağanaklarıyla hızla nefrete dönüşmesi.
“Filanca yaşarken, senin ölmen yakıştı mı” gibisinden ölene trip atılması. Sonunda yas ihalesinin ölene kalması. Böylece ölen sanatçı hayran baskısından ölerek de kurtulamamış oluyor.
(…)
Ölmek, sosyal medyada üç-beş paylaşımlık bir klişe. Ben bu yazıyı yazarken henüz hiçbir ünlü müzisyenin ölüm haber gelmedi. Gelirse artık akışı biliyorsunuz.