Hemen belirtelim bir kere Müslüman zihinler, İslam’ı siyasete indirgeyerek onun adına hareket ettikleri iddiasındadırlar, bu yüzden de din-siyaset ilişkisi sorunludur.
Ne yazık ki bu yanlış anlayışın temelinde, Müslümanların Hz. Peygamber’i doğru okuyamamaları bulunmaktadır. Evet Hz. Peygamber Allah’ın elçisidir ama aynı zamanda bir devlet başkanıdır. Ancak onun otoritesi siyasi kimliğinden değil, Allah’ın elçisi olmaktan kaynaklanmaktadır.
Buradaki ayrımı doğru okumak gerekiyor, zira peygamber kendi ifadesiyle diyor ki: “Ben ne kralım ne de sultan, kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.” Kısacası peygamber hiçbir kutsallık zırhına ihtiyaç hissetmiyor…
Allah’ın elçisi olmak gibi bir gücü elinde bulunduran Hz. Peygamber isteseydi, herhalde kral da sultan da olabilirdi ama o kibri ve insanlara tepeden bakmayı değil, alçak gönüllü ve mütevazı olmayı seçti. Biri ona seslendiği zaman başını çevirmekle yetinmez, seslenen kişiye gövdesiyle dönerdi. Konuşan kim olursa olsun lafını kesmez, sonuna kadar dinlerdi. Kendisiyle asla övünmez, övünen kişileri de ikaz ederdi.
Ama ne desek boş, bu toprakların mayasında, geleneksem İslam kültürüyle beslenen insanların zihin dünyalarında hala kutsanmış liderler, mitler ve hurafeler hakim. Doğal olarak bu iklimde oluşan siyaset de ancak bu kadar oluyor…