LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com / @acikcenk
Adam 7 Haziran’da çektirdiği tomografi ve yaptırdığı tahlil sonuçlarını alır ve doktoruna gider.
Sonuçları inceleyen doktor, adama: “Bu sonuçlara göre en fazla üç ay ömrünüz var. Çünkü çok kontrolsüz bir hayat yaşamışsınız. Tüm sağlık kurallarını hiçe saymışsınız. Vücudu tahrip eden ne varsa kullanmışsınız. Bu şartlarda yapabileceğimiz bir şey yok” der.
Üç aylık ömrünün kaldığını öğrenen adam, büyük bir korkuyla doktoruna sorar: “Gerçekten yapabileceğiniz hiçbir şey yok mu?”
Doktor cevap verir: “Düşük bir ihtimal, ama eğer ameliyat olursanız hastalığın yayılmasını yavaşlatabiliriz. Bu da ömrünüzü bir süre daha uzatır. Ameliyatın başarılı olma ihtimali yüzde 20-30.”
Erdoğan için erken seçim elzem
Seçim sonuçları AK Parti açısından olmasa da Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından bu anlama geliyor. Erken seçim, Erdoğan için bir ameliyat kadar elzem.
Şöyle tane tane anlatayım da ne dediğim tam olarak anlaşılsın.
Erdoğan’ın ‘dava için’ ve ‘Yeni Türkiye’de işler artık böyle yürüyor’ diyerek yaptığı birçok şey hukuka göre suç sayılıyor.
Yolsuzluk iddiaları, anayasayı askıya alıp kontrolsüz hareket etmesi, seçim sürecindeki kural tanımaz tavrı, örtülü ödenek harcamaları, saray tartışmaları, yandaş medyaya devlet bankalarından akıtılan kredi ve reklam adı altındaki paralar ve daha birçok şey…
Erdoğan, ya üç ay içerisinde tartışmaların ve soruşturmaların odağı olmayı göze alacak ya da erken seçime gidecek.
İşte bu tablo Erdoğan’ın AK Parti’li veyahut AK Parti’siz herhangi bir koalisyona sıcak bakmasını, olur vermesini imkansız kılıyor.
Dolayısıyla, doktorunun getirdiği ameliyat önerisini, yani erken seçimi bir kurtuluş olarak görüyor. Tamam erken seçim de kesin bir çözüm ve kurtuluş değil. Ama az da olsa bir ihtimal barındırıyor.
Başka bir seçeneği de yok. Meclis, muhalefetin sayıca üstün olduğu bu aritmetikle çalışmaya başlaması Erdoğan açısından da kabusun başlaması anlamına geliyor.
Mesele, Erdoğan’ın sadece normal bir cumhurbaşkanlığı konumuna çekilmesiyle bitmiyor. Erdoğan’ın geçmişte yaptıklarının kurcalanmayacağının da garantisinin verilmesi gerekiyor. Peki ama kim böyle bir garanti verebilir? Kim verilen bu garantiden tümüyle emin olabilir?
Hal böyleyken Erdoğan herhangi bir koalisyonla bu Meclis’in çalışmasını göze alabilir mi?
Gidişat da Erdoğan’ın işini bir anlamda kolaylaştırıyor. Çünkü muhalefet partileri bir araya gelemiyor.
Önümüzde üç seçenek var: AK Parti-MHP, AK Parti-CHP veyahut HDP destekli AK Parti azınlık hükumeti.
AK Parti’nin belirleyici olduğu koalisyon seçenekleri de Erdoğan’ın bu korkusuna takılıyor. Çünkü koalisyon ortağının AK Parti olması, Erdoğan’ı sıkıntıya sokacak tartışmaların başlamasına engel değil.
Erdoğan’ın endişesini en aza indirecek ve bundan dolayı da en muhtemel olan, HDP’nin desteklediği AK Parti azınlık hükumeti. Bunun olup olmayacağı, nasıl bir formülle olacağı önümüzdeki birkaç günde netleşecek.
Velhasıl, Erdoğan herhangi bir koalisyonla bu Meclis’in çalışmasını göze alabilecek durumda değil. Doktorun dediği gibi, ameliyattan, yani erken seçime gitmekten başka seçenek yok. Bunu bildikleri için, Erdoğan medyası, seçimin ertesi günden itibaren erken seçim kampanyası başlattı.
Davutoğlu yalnız
Başbakan Ahmet Davutoğlu, koalisyon kurmak için çabalıyor. Hatta Erdoğan’dan bağımsızlaşmak için, AK Parti’nin içinde olduğu herhangi bir koalisyonu kurtuluş olarak görüyor.
Fakat buna gücünün yeteceğinden emin değilim. Çünkü bir erken seçimde, üç dönem yasağına takılan partinin ağır toplarının da önü tekrar açılmış olacak. Kuşkusuz, Erdoğan bu kozu da kullanmaktan imtina etmeyecek. Bu durum Ahmet Davutoğlu’nu da koalisyon çabasında yalnızlaştırıyor.
Yukarıda anlattığım tablodan dolayı AK Parti’nin koalisyon kurma çabaları, esasında toplumu erken seçime ikna etmeye çalışmaktan başka bir anlam taşımıyor.
Siyasi hava, seçimin kaderini de belirleyecek
Erken seçime gideceğimiz neredeyse kesin gibi. Belirsiz olan, hangi havada gideceğimiz.
Dezavantajlı kim olacak? ‘Küstüm oynamıyorum’ damgası yiyen muhalefet partileri mi, yoksa Erdoğan mı?
Bu hava, seçimin kaderini de belirleyecek.
Peki muhalefet partileri ne yapmalı? Sorun çıkaran taraf asla olmamalı.
MHP’yi seçmenlerine havale etmekten başka seçenek yok
MHP, ne yazık ki olan biteni kavrayacak durumda değil. Halbuki ülkemiz büyük bir krizle karşı karşıya. Fakat MHP bunu bir türlü göremiyor.
Oturup konuşmaktan ve krize çare aramaktan kaçınan, dünyadaki ve Türkiye’deki değişimin farkında olmayan, hala 40 yıl önceki argümanlarla siyaset yapan, ideolojik takıntıyı ilke zanneden, parti çıkarını ülke çıkarının önüne koyan bir MHP var karşımızda.
MHP’yi, bu ülkenin gidişatını dert edinen, yurtsever seçmenlerine havale etmekten başka seçenek yok.
CHP ve HDP dönmeli
CHP ve HDP ne yapmalı?
Bu iki parti de seçim öncesi ‘AK Parti ile koalisyon yapmayacağız’ diye kendini bağladı. Bunun farkındayım.
Seçim öncesi de yazdım: Bu tür bağlayıcı sözler yanlıştı. Çünkü ‘Biz ve onlar ayrımını kaldırmaya, barış ve demokrasi tesis etmeye geliyoruz’ diyen partilerin bu tür, bir kesimi dışlayıcı sözleri, vaatleri yanlıştı. CHP ve HDP Erdoğan, Ak Parti ve AK Parti’ye oy veren 20 milyon seçmeni aynı şey zannediyordu.
Sanırım, hatalarını gördüler, fakat tam dönemiyorlar. Derhal dönmeliler.
Şimdi mesele, ülkenin selameti.
Suriye sınırı ötesinde yaşananlar ve bunu içeriyle bağlama çabaları Türkiye’yi daha da büyük bir krizin içine çekecek gibi. Böyle bir ortamda devlet krizi yaşayan ülkemizde herkesin aklıselimle hareket etmesi gerekiyor.
‘Ama seçim öncesi ‘AK Parti ile yokuz’ diyerek kendimizi bağlamıştık’ demek bu krizin derinleşmesine seyirci kalmaktır. Muhalefet partilerinin, olabildiğince yapıcı bir üslupla, AK Parti’yle bile koalisyona hazır oldukları mesajını topluma vermeleri gerekiyor.
CHP ve HDP’nin ‘Biz şartsız varız’ demeleri bile muhtemelen bir koalisyon ihtimali yaratmayacak. Ama bu çabaları, en azından erken seçime giderken ülkedeki siyasi atmosferi belirleyecek.