Kızı trafik kazasında ölümden dönen doktor Doç. Dr. Gülay Ceylaner, kazaya yol açan TIR şoförünün daha önce da ölümlü kazalara yol açtığını öğrenince isyan etti: “Kaç kişiyi daha öldürünce, bu şoförün ehliyetini alalım. Trafik kazalarıyla birini hatta birkaç kişiyi öldürmenin cezası bu kadar hafif mi olmalı? Üç kişiyi öldüren biri trafikte ağır vasıta kullansın mı?”
Ceylaner’in Twitter paylaşımı şöyle:
*Kaç kişi öldürürse, kaç kaza yaparsa bir kişi bir daha trafiğe çıkmasın? Bir acının öyküsü. Kelebekler kadar güzelsin. Ve bir kelebek kadar ömrün oldu Mustafa’m.
*Ben bir anneyim. Ben bu ülkenin bir aydınıyım, doktoruyum, akademisyeniyim. Ben bu ülkede yaşayan bir bireyim. Sizinle paylaşmak istediğim ve dikkatinizi çekmek istediğim nokta şu: Trafik kazasında biri ölünce cezası nedir biliyor musunuz? Ben maalesef öğrendim.
*24 Ocak 2023 saat 18:08 Ankara’da yoğun bir iş gününden sonra eşimle bir telefon aldık. Kaçınız jandarmadan telefon aldı bilmiyorum. Ama jandarma kendini tanıtınca içiniz cız ediyormuş. “Gülay Ceylaner’le mi görüşüyorum? Kızınız Beste, Söke Aydın yolunda bir trafik kazası yaptı.” O an dünyadan kopuyorsunuz. Duymak istemiyorsunuz direkt kapatmak istiyorsunuz telefonu ama kapatamıyorsunuz. “Nesi var kızımın?” Karşıdan jandarmanın sevgi dolu samimi sesi “Endişelenmeyin sadece kolu kırık.” Emin olun ses tonu ve konuşmanın vurgusu kazınıyor beyninize. Kızım iyi. Sadece kolu kırık. Babası arabayla gidip kızımı alıp geleyim dedi, arabayla gitme tam anlayalım diyebildim.
*Sonra nakledildiği hastaneyi ısrarla arayarak haber aldım. Doktor değilim artık. Sadece anneyim, bir ışık arayan. Kızım, Bestem beşinci sınıf tıp öğrencisi. Ders çalışmaya gitmişti, daha iki saat önce telefonla konuştum, bıcır bıcırdı. Gerçek mi bunlar?
*Sonunda doktora ulaşıyorum. Tüm uzun kemiklerde parçalı kırık, karaciğerde yırtık, böbrek fonksiyonları bozuk, akciğerde pnömotoraks. Göğüs sıkışması var, kafa travması, çoklu organ yetmezliği. Çok ciddi hayati tehlike var, hemen gelin.
*Ben Ankara’dayım. Orası dünyanın öbür ucu… Nasıl geleyim. Uçak… Uçak yok. İstanbul aktarmalı saat 22:00’ye bulduk. Ama saat 19:00. Nasıl geçer o üç saat. Geçmiyor. O sırada sosyal medya kazayı tüm detayları ve fotoğraflarıyla paylaşmış. Oğlum görmüş, aradı beni “Annem.. maalesef arabada bir arkadaşları kaza anında vefat etmiş.” Mustafa’mız. Daha 23 yaşında.
*Bakamadım fotoğraflara, hayat durdu sanki. Kızım diyebildim. Küçük bir ilçede… Böyle bir kazadan o da kurtulamaz ki… Gidiyorum ama dile getirmiyorum. “Yaşıyor mu” sorusu gitmiyor kulaklarımdan. Öldü ama söylemiyorlar diyorum küçük küçük. İçime içime ağlıyorum. Sonra Adnan Menderes Üniversitesi’ne sevk dediklerini duyuyorum. Bu ne demek biliyor musunuz? Ölmedi demek. Az da olsa şansımız var. Nefes alamıyorum. Unutuyor muyum nefes almayı. Yoo alıyorum ama niye hava girmiyor ciğerlerime bilmiyorum.
*Geçen hafta kızıma hediye spor ayakkabısı almıştım. Görmedi bile daha, onu giyecek ölemez diyorum. Odasının kapısına hiç bakamıyorum. Yoldayız artık uçakta. Yanımda oturan kızı fark ettim. Kızımla yaşıt… Hava soğuk sanırım. Saçında bir bere var. Renkli bir bere. Gözümü alamıyorum bereden. Almak istiyorum o bereyi. Kaça satar ki diyorum. Kızım giysin onu… Kalbimin ölmesin çığlıkları… Ölemez daha bereyi giyecek ya… Ama alamıyorum.
*İşte haber aldıktan sonraki beş saat. Sonrası mucizelerle dolu…Yoğun bir tedavi süreci ve ameliyatlar 15 ünite kan nakli, yoğun bakım süreci. Yeniden doğdu prensesim. Elini kolunu ayağını oynatamıyor. Gözyaşlarını ben sildim. Saçlarındaki cam kırıklarını temizledim. Dişlerini fırçaladım. Her şeyi baştan öğrendi. Bir bebeğin büyümesi gibi… Elini kapatıp açabildi, sonra ayaklar. Mustafa’yı öğrendiğinde bir eliyle gözünü silebildi. En zoruydu o an.
*Dişini fırçaladı yatakta, nasıl bir mutluluk. Sonra kaşık tutabildi, küçük bir bebeğin sakarlığında… Yataktan ayaklarını sarkıtarak oturdu. Sporcuydu kızım kickbokscu. Nasıl da incecik kalmış o bacaklar, o ana kadar fark etmemişim. Nefes alıyor ya gerisi boş benim için.
*Sonra tekerlekli sandalye… Nasıl bir özgürlük… Çay içtik kafeteryada. Hayatımda içtiğim en güzel çayı. Tuvalete gitti ilk defa, sonra walker ve adım adım yürüme. Dayanıklıdır benim kızım. Siz hiç ortopedik hastaya fizik tedavi verilirken gördünüz mü? Her gün, iki sefer ve her biri bir saatten uzun tedaviler, gözlerinden domur domur yaş gelerek, bacağına çivi sokuyor gibi bağırtan, ağlatan bir acı. Babası, dayanamayıp kapının dışına nefes almaya çıkıyordu bazen. O prensesine hiç kıyamaz ki, babasının kelebeğidir o.
*Ben mi ne yaptım… Dayanmak şöyle dursun bir kısmını ben yaptırdım tedavilerin. “Annecim acıyo” dediğinde devam etmek zorundasınız tamam şimdi bitti deyip daha fazla güçle yapıyorsunuz hareketi. Yapmazsam hayat boyu sakat kalacak. Belki ömür boyu merdiven çıkamayacak. Onun gözlerinden yaşlar gelirken benim kalbim sıkışırken devam ettik tedavilere. Hala da devam ediyoruz. Ben ağlamadım. Ağlayamadım. Dik durmam gerekti. Dik durdum her anne gibi.
*Kızım ne dedi biliyor musunuz… “Söylenmeye hakkım yok, Allah bana ikinci bir şans verdi” dedi. Kol ve bacaklarında, göğsünde 350 tane dikiş 50 cm yara izleri. Bunlara bakan arkadaşına “Ben bunlarla yaşarım, bu dünyada yapacak şeylerim varmış, hastalara yardım edecekmişim” dedi.
*Bir de Barkın var aynı kazada yaralanan. Bestemi uyandıran, nefes almasını söyleyen. Kazayı saniye saniye hatırlayan. En sevdiği iki arkadaşının biri ölünce, biri de ağır yaralı olunca onun yaşadığı acılar nasıl da önemsiz gibi kaldı. Hep ben iyiyim dedi. Hatta niye bana bir şey olmadı da Beste ve Mustafa bunları yaşadı deyip içten içe suçlandı yavrum, sessizce ameliyatlarına girdi acısını içine gömerken. Barkın’ımızın acıları diğer acıların arasında kayboldu gitti.
*Allah kimseye yaşadıklarımızı yaşatmasın. Ben çok şanslıyım, hep şükrediyorum kızıma tekrar kavuştum. Ama Mustafa’nın annesi? Onun tutunacak hiçbir şeyi yok.
*Ve maalesef öğrendim ki arabamıza çarpan tır şoförünün üçüncü ölümlü kazasıymış. Daha önce iki kişiyi daha öldürmüş, şimdi de Mustafa. Şoförün yaptığı diğer kazada da bir ölü bir yaralı. Bir Mustafa ve bir Beste de o kazada var yani. Bir de kadını geri geri giderken öldürmüş.
*Mesleği şoförlük olan bir kişi üç kişinin ölümüne yol açıyor. İki kişinin de ağır yaralanmasına. Merak ediyorsanız daha önceki ölüme yol açtığı kazalarda iki yıl ehliyeti alınmış, iki ay da içeride yatmış. Aflarla falan çıkmış işte.
*Sizin kazadan sonra ne oldu diye sorarsanız. Altı ay içeride kaldı. Şimdi dışardan yargılanıyor. Ama ehliyetini geri aldı, şu anda bu kişi yollarda tır kullanıyor.
*Şimdi size soruyorum kaç kişiyi daha öldürünce, bu şoförün ehliyetini alalım. Trafik kazaları ile birini hatta birkaç kişiyi öldürmenin cezası bu kadar hafif mi olmalı? Yoksa mesleği şoförlük olan biri bilse ki hız yaparsa, birine zarar verirse ehliyeti elinden alınır, birden fazla kazaya yol açarsa 10-15 yıl hafifletilmeden içerde yatar, ona göre araba kullanmaz mı? Caydırıcılık bu değil mi? Gelişmiş ülkelerdeki medeni araç kullanımı bundan dolayı değil mi? Bizim gurbetçilerin bazılarının da orada medeni, burada canavar gibi araba kullanması bundan değil mi?
*Bu ayın 21’inde mahkeme sonuçlanacak. Üç kişiyi öldüren biri trafikte ağır vasıta kullansın mı? Şekerim çıktı, hatırlamıyorum kazayı dedi şoför. Şeker hastası olan biri, diyet yapmıyorsa, tedavisine uymuyorsa, ki biz bunu basit kan testlerinden anlarız. Bu takip edilmiyor mu?
*Bir şahit kazayı görmüş. Tır en sağ şeritten sola kaymış refüjü aşmış karşı şeride geçmiş ve hızla normal hızla ve şeridinde giden Beste’nin kullandığı arabaya çarpmış. Gören kişi tırın en az 100km/s hızda gittiğini söyledi. Yüklü bir tır bu hızda gidebilir mi? Tırların takometreleriyle oynandığını ben bir doktor olarak duyuyorsam, neden bu konuda ağır cezalar uygulanmaz.
*Ben bir anneyim. Ben bu ülkede yaşarken kendimi güvenli hissetmek istiyorum.
*Bu konu adalet neferi savcı ve hakimlerle ilgili değil. Yasal değişiklik gerekiyor. Epilepsisi ve kontrolsüz diyabeti de olsa tır ya da otobüs kullanabiliyor. Yetkililerle görüştük. Profesyonel şoför lobilerinin, nasıl bu tür düzenlemeleri engellediklerini öğrendik bu süreçte. Bu düzenlemeler yapılsın diye uğraşan bürokratların nasıl baskı altına alındığını, derneklerin umursanmadığını. Peki ya ölen ve sakat kalanların yakınları? Hangimizin bir yakını ölmedi veya sakat kalmadı? Milyonlar ölüyor. Haydi anneler, babalar. Çocuklarımız ölmesin artık. Sesini çıkaramayanlar için ses olalım. Mustafalar yaşasın. Trafik kazalarına çocuklarını kurban etmiş annelerin biraz içi serinlesin.
*Mustafa’nın annesi görsün bilsin ki oğlunu geri getiremeyiz ama trafik canavarları artık hak ettiği cezaları alacak. Ben bir anneyim. Yavrusunu kaybedip tekrar kavuşmuş bir anne.
Ceylaner, herkesi change.org’da ‘Trafikte can alanlar artık durdurulsun’ başlığıyla başlattıkları imza kampanyasını katılmaya çağırdı.