
LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
‘Muhtemel bir seçimde Millet İttifakı’nın adayı kim olacak‘ tartışmaları hız kesmeden devam ediyor.
Son olarak da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ismi üzerinden yürütülen bir tartışma başladı.
Adaylığı meselesinde Kemal beyin bir yıl önce verdiği röportajda neler söylediğini aktaracağım ama önce bu konuda bazı noktalara dikkatinizi çekmek istiyorum.
Adaylık meselesi, Millet İttifakı için en ciddi sorun yaratan tartışmalardan biri. Hem muhalif tabanda isimler bazında bir tartışma ve ayrışma yaratıyor hem de siyasi aktörler arasında ciddi bir rekabete neden oluyor.
Dahası isimler üzerinden sürdürülen tartışma ülkedeki asıl durumun vahametinin kavranmasını da engelliyor.
Çünkü aday tartışması ülkede her şey normalmiş, mesele bir iktidar değişikliği meselesiymiş, ‘otoriter, tek adam rejimi‘ meselesi yokmuş, demokratik meşruiyeti olan, adil, şeffaf, açık bir seçim olacakmış, tek mesele iyi bir aday çıkarma meselesiymiş gibi bir algının da oluşmasına neden oluyor.
Böyle olduğu için de ne partiler pozisyonlarında en küçük bir değişikliğe gidiyor ne de toplum meselenin parti veyahut aday meselesi olmadığı, asıl meselenin ‘demokrasi ittifakı’ ya da ‘tek adam rejimi‘ karşıtlığı meselesi olduğu duygu ve anlayışında birleşiyor.
Partiler ortak bir amaç, ortak bir duygu yaratamadığı için toplumdaki bu dağınıklık daha da belirginleşiyor ve doğal olarak meseleyi, isimler ve partiler üzerinden sürdürülen bir iktidar yarışına dönüştürüyor.
Bu tartışmaların neden olduğu ayrışma giderek derinleştiği için İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, cumhurbaşkanı adayı olmadığını açıklama ihtiyacı hissetti.
Fakat benzer bir tavır adı geçen diğer isimlerden de gelmediği için Meral Akşener’in ‘Aday değilim’ çıkışı tartışmaları sonlandırmadı, tam tersine daha da kızıştırdı.
Bu yazdıklarımdan, isimler hiçbir şekilde tartışılmamalı, aday seçim geldiğinde belirlenmeli anlamı çıkarılmamalı.
Adayın kim olacağı elbette önemli. Hatta bu konuda geç kalındığını bile düşünüyorum.
Ama daha önemli olan, ilkeler etrafında oluşturulacak birliktelikti.
Hangi yetkilerin kim tarafından nasıl kullanılacağı, dahası geçiş sürecinin nasıl tamamlanacağı topluma iyi anlatılmalıydı.
O birliktelik şimdiye kadar kurulmuş, kendi aralarında aday tartışması bir neticeye bağlanmış, dahası toplumu o birliktelik etrafından toplayacak bir politikaya geçilmiş olması gerekiyordu.
Ne yazık ki bunların hiçbiri olmadı. Bunlar olmadığı için de isimler üzerinden sürdürülen tartışmalar en büyük zararı Millet İttifakı’na veriyor.
Mesela Macaristan’da da benzer bir durum var.
Orada da hukuk tanımayan otoriter bir yönetim var.
Macaristan muhalefeti, 2022 yılında yapılacak seçimler için bütün partilerin katılımıyla üç ay önce bir ittifak oluşturdu ve bütün parti tabanlarının katılımıyla yapılan bir önseçimle partiler üstü bir kişiyi muhalefetin ortak adayı olarak belirledi.
İsim tartışmasını erkenden bitirdikleri için şimdi bütün partiler enerjilerini kendi oy oranlarını artırmak yerine ortak adayın toplum tarafından tanınmasına ve toplumda bir güven duygusunun oluşmasına harcıyor.
Bizde de olması gereken buydu.
Ama ne yazık ki muhalefet partileri hâlâ ülkedeki vahameti ya tam kavramadığı ya da kavramış olsa da pozisyonlarında bir değişikliği göze alamadığı için bunların hiçbiri olmuyor ve isimler üzerinden sürdürülen kısır tartışmalarla günler heba ediliyor.
Muhalefet, bir taraftan erken seçim çağrıları yapıyor ama diğer taraftan da bu sayılı günleri isimler üzerinden sürdürülen kısır tartışmalarla harcıyor.
Henüz sağlıklı bir birliktelik kuramamış, aday konusunu daha kendi aralarında bile halletmemişken erken seçim çağrısı yapmaları da ayrıca tuhaf bir durum.
Sanırım seçim kararı alındıktan sonra açıklanacak adayın toplumda güven duygusu yaratmada karşılaşacağı sorunu hesaba pek katmıyorlar.
Ya da bunun başka şekilde halledileceğini sanıyorlar.
Başka şekilde halletme derken Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık meselesine dikkat çekmek istiyorum.
CHP lideri kendisine sorulan bir soru üzerine, “Millet İttifakı kabul ederse aday olurum ve bundan da onur duyarım” mealinde bir cevap verdi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun son dönemde giderek artan ‘ben‘ vurgusu, parti logosunun silik hale getirilip Kemal Kılıçdaroğlu isminin daha belirgin olduğu billboard reklam kampanyaları, sıklıkla yayınladığı video mesajları… Bütün bunlar bize gösteriyor ki Kemal bey adaylık meselesini kendi ismi üzerinden halletmeyi düşünüyor.
Topluma güven verme meselesini de şu sıralarda yaptığı video paylaşımlarıyla, billboard kampanyalarıyla ve giderek artan ‘ben’ vurgusuyla halledebileceğini düşünüyor.
Peki Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ne kadar doğru?
Ne tür sakıncaları ya da yararları var?
Bu sorulara Kemal Kılıçdaroğlu kendisi cevap veriyor. Yaklaşık bir yıl önce, 7 Temmuz 2020 tarihinde verdiği bir röportajda şöyle diyor: “Cumhurbaşkanı olacak kişinin aynı zamanda bir parti genel başkanı olmaması lazım. Çünkü cumhurbaşkanı olacak kişi parlamentoda yemin ettiği zaman, anayasanın gereği olarak tarafsız olacağına namusu ve şerefi üzerine ant içiyor. Eğer siz namusunuzu ve şerefinizi korumak isterseniz, namus ve şeref kavramı bizim için çok değerlidir derseniz, bir siyasi partinin genel başkanının cumhurbaşkanı adayı olmaması gerekiyor. Bir partinin genel başkanı bir yargıç atarsa yargıya olan güven temelinden sarsılacaktır. Bizim görüşümüz dün de böyleydi, bugün de böyle, gelecekte de böyle olacak.”
Evet, Kemal bey kendi adaylığı için daha bir yıl önce bunları söylemiş.
Şimdi ne değişti de bu görüşünden vazgeçtiğini, dahası henüz bir yıl önce taşıdığı -bana göre de çok haklı ve doğru- endişeleri niçin terk ettiğini topluma izah etmeli.
Çünkü güven duygusunun oluşumunda bu izahata ihtiyaç var.
Bir parti liderinin adaylığının Kemal Kılıçdaroğlu’nun vurguladığı yönlerin yanında bir diğer sakıncası da şu: Muhtemel seçimi, demokrasiden yana olanlar ile otoriterlikten yana olanların seçimi olmaktan çıkarıp toplumda partilerin iktidar yarışı yaptığı bir seçim algısının oluşmasına neden olacaktır.
Hem partili cumhurbaşkanına karşı olup hem parti lideri olarak cumhurbaşkanı adayı olmanın ortaya çıkardığı tutarsızlık bir tarafa, bir parti liderinin adaylığının, diğer partilerde ve seçmenlerinde yaratacağı olumsuz etkinin de hesaba katılması gerektiği kanaatindeyim.