Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Ücretleri düşüren ve gelir dağılımı adaletsizliğini artıran politikalar işçi sınıfının yoksullaşmasına neden olurken yoksul halk kitlelerini büyütür. Yoksulluk ne kadar sürdürülebilir kılınırsa, yoksullaşan kitleler de bağımlı hale gelir. Kapitalizmin karakteristik özelliklerinden biri, yoksulluğu yeniden üretecek dinamikleri güçlendirmektir. Bugün IMF Türkiye Masası Şefinin, dün salgın döneminde Dünya Ekonomik Forumu (WEF) veya Dünya Bankası (DB) gibi sermaye örgütlerinin reçetelendirdiği “yoksullara destek” amaçlı reform paketlerinin altındaki saik, işçi sınıfını yoksullaştırmaktır. Bu doğrultuda “yoksullukla mücadele” politikaları yerini “yoksulluğun hafifletilmesi” veya “yoksulluğun azaltılması” (poverty alleviation) olarak bilinen neoliberal politika setlerine bırakmıştır. Yoksulluğun azaltılması politikalarında hükümet dışı kurum ve aktörlere hareket alanları tanınmıştır. Neoliberalizmin kamunun siyasal birliğini ve mülkiyet yapısını parçalama stratejisiyle uyumlu bu politikalar, sermayeye “hayırseverlik” kisvesi altında alan açmayı da kolaylaştırır.
Kapitalizmde yoksul nüfusu büyütmenin öncelikli araçlarından biri ücretlerin genel seviyesini düşürmektir. İşçi sınıfı daha çok çalışıp daha düşük ücret aldıkça, patronların kâr oranları o ölçüde artar. Ancak bununla sınırlı kalmayan bir boyut daha vardır. Sınıfın siyasal ve iktisadi bağımlılığı perçinlenerek, sınıf-içi katmanlarda düşük ücretlerle güvencesiz çalışan sayısı hızla artar. Ücretlilik sisteminin kendisi, Karl Marx’ın “Ücretli Emek ve Sermaye”de bahsettiği “işçinin köleliği, kapitalistin egemenliği” dediği türden eşitsiz ilişkinin kaynağıdır.
Sermaye; yoksulluğu metalaştırarak, işçi sınıfını yoksullaştırarak, sınıf-içi katmanları karşı karşıya getirerek toplumsal egemenliğini inşa eder. Maurizio Lazzarato’nun işaret ettiği üzere neoliberal politikaların toplumsal alana müdahalesinin sonuçlarından biri yoksulluktaki artıştır ve eşitsizliğin güvencesizliğin artışı sermaye açısından sorun teşkil etmez. İşçi sınıfı daha çok bağımlı hale geldikçe kontrol edilebilir nüfusun artacağı beklentisi oluşur. Ücret mücadelesi, sadece parasal anlamda değil, sermayenin yoksullaştırma aracılığıyla hegemonya kurma düzeneğine karşı bir sınıf meselesidir. Türkiye’de ortalama ücretlerin asgari ücret ve civarına endekslendiği OVP döneminde ücret mücadelesi, işçi sınıfının siyasal mücadelesinin basamaklarındandır.