Kanal D’nin ortaya çıkardığı Kabataş görüntüleri, o günlerde ‘başörtülü kadına saldırı’ idddiası üzerine yazılıp çizilenleri, söylenenleri gündeme getirdi.
Hatırlamakta yarar var:
Nihal Bengisu Karaca: “Gecizilerin başörtülü anneye saldırı görüntüleri var. Görüntüleri izledim.”
Abdülkadir Selvi: “Kabataş İskelesi’nin karşısına geçerken bir grup eylemciyi görüyor. Bunların Gezi eylemcileri olduğunu fark ediyor, hatta çevre ve ağaç eylemi yaptıkları için de en ufak bir rahatsızlık hissetmiyor. Ama ne oluyorsa o sırada oluyor. Grubun içinden birkaç kadın, ‘Tayyip’in…’ diyerek önce sataşmaya daha sonra saldırmaya başlıyorlar. ‘Ne geldiyse bundan geldi’ diyerek başörtüsünü çekiyorlar, genç anneyi tekmeleye başlıyorlar. Bu sırada grubun içinden bazı erkekler de vurmaya başlıyor. Olay yerindeki bir adam müdahale edip, genç anneyi kurtarmaya çalışıyor. Onu da dövüyorlar. Bebek arabasını parçalıyorlar, genç anneyi tekmeliyorlar. Bu arada, ‘Bu sefer devrim yapıyoruz, sen de gideceksin Tayyip de gidecek’ diye bağıranlar, ‘Tayyip’i asacağız’ diye öfke nöbetine tutulanlar var.”
Balçiçek İlter: “Kalabalık bir grup tarafından darp edilen, tacize uğrayan, bebeği ve kendisi için ölümüne korkan, olur da şikayette bulunursa sokakta tekrar başına bir şey gelir mi kabusu gören… Morluklarını da gördüm, ille de meraklıysanız, ama benim tanıklığıma ihtiyaç yok ki, raporu var zaten. Yaşadığı travmaya tanık oldum, konuşmasına, bana bakamayışına, olayı konuşurken bebeğini odada istemeyişine… Ellerini hiç bir yere koyamayışına… Geç gelen ama sonrasında hiç bitmeyen gözyaşlarına…”
Eyüp Can: Başbakan, Kabataş’ta iğrenç bir saldırıya maruz kalan genç anneyi başörtülü olduğu için miting meydanlarında daha bir hararetle savundu… Kemal Kılıçdaroğlu ise başörtüsünden dolayı adeta bu mağdur anneyi ispata çağırdı! Bir kadını sırf başörtülü olduğu için uğradığı tacizden dolayı ispata çağırmak ne demek? Başı açık olsa… Yine de “İspat et” der miydi Kemal Bey? Vicdanı olan herkes, o genç anneye yapılanları açıkça lanetliyor. O annenin yaşadıklarını anlamak için başörtülü olmak gerekmiyor. Azıcık insan, azıcık vicdan…
İsmet Berkan (Twitter’dan): Çok ama çok acı bir öykü… Maalesef gerçek. Mobese görüntüleri dahil pek çok şey var. Savunulur tarafı olmayan bir olay… (Siz izlediniz mi, sorusu üzerine) Evet.
Elif Çakır: “Elimde 25 yaşında bakmaya kıyamayacağınız kadar masum, gencecik bir anne ve altı aylık bebeğinin fotoğrafıyla izliyorum olan biteni. Ve geceleri bir albasması gibi çöküyor üzerime, bağırıyorum bağırıyorum ama kimsecikler duymuyor, sonra sesimin çıkmadığını, çıkamadığını fark ediyorum. Yüreğimdeki o sıkışmışlık hissiyle, çaresizlik hissiyle günlerdir elimdeki o fotoğraf karesini, o annenin ve bebeğinin yaşadıklarını herkesin hepinizin gözünün içine sokup ‘Bu mu masumluğunuz? diyerek avazım çıktığı kadar bağırmak istedim… Ama sustum. Hepimiz sustuk. Ben ve olayı bilen bütün arkadaşlarımız tek kelime etmeden sustuk.”
Elif Çakır, Kabataş videosunu anlatıyor:
Mustafa Akyol: ODTÜ’nün mezuniyet töreninde açılan bir dizi “Gezi Parkçı” pankart, tartışma konusu oldu. Parktaki kadar zeki ve yaratıcı sloganlar yoktu aslında ortada. “Biber kullanma demedik, salça olarak yine kullan” cümlesi, örneğin, biraz “sana ne-saman ye” seviyesini yansıtıyordu. Asıl sorun ise, dev bir pankarta yazılan şu mesajdaydı: “Benim integral alamayan bacılarımı dövdüler.” Bu, Başbakan Erdoğan’ın Kabataş’taki rezil saldırı için söyledikleriyle edilen bir alaydı. Ama asıl o saldırının mağduru olan hanımefendiye karşı yapılan bir terbiyesizlikti. Bu terbiye zaafiyeti epeydir sürüyor aslında. Yaşadığı saldırıyı anlatan insana “ispatla bakalım, yoksa inanmayız” diyenlerce sürdürülüyor. Dolayısıyla bence, Kabataş saldırısına dudak bükmenin altında başka bir şey var: Saldırganlığı, otoriterliği, bağnazlığı hep “karşı taraf”a atfeden, kendi tarafına ise toz kondurmayan bir “cemaatçilik.” Laik cemaatçilik…
Mehmet Metiner: İğrenç, namert saldırıların görüntüleri elimizde.
Aslı Aydıntaşbaş: “70-100 arası üstü çıplak, elleri deri eldivenli adam” bölümünün abartılı olduğunu düşünsem de, ortada bir taciz vakası olduğuna pek şüphe etmemiştim. Haklıymışım. Milyonlarca insanın sokakta olduğu eylemlerde herkesin pirüpak olmadığı, arada vandalların, magandaların, provokatörlerin de olabileceği ortada. Taciz edilen başörtülü kadın hepimizin kardeşidir.”
Mustafa Karaalioğlu: “Siz, Taksim Meydanı’nda yaktığınız ateşin etrafında şarkılar söylerken içinizden bir güruh hemen aşağıda Kabataş’ta genç bir “başörtülü” kadını ve bebeğini tartaklıyordu. Mizah duygularını yitirmişlerdi ama küfürleri gayet okkalıydı. Bu ülkenin işgal yıllarından beri şahit olmadığı bir sahneyi oynuyorlardı. Afacan değil barbardılar! (…)
Gezi Parkı’nın sembolü, kırmızılı siyahlı kadınlar değil, Kabataş’ta 6 aylık bebeğiyle dayak yiyen, yerlerde sürünen ve ağır hakarete uğrayan Z.D. isimli genç kadındır. O kadının 2013 yılının Haziran ayında uğradığı saldırı, hakaret ve insanlık dışı muamele parktaki ağaçlardan, kışladan, AKM’den daha önemlidir. Nasıl bir insanlık erozyonu ve nasıl bir öfke ile baş başa yaşadığımızın resmidir o sahneler. Unutmayalım… Genç bir kadına, altı aylık bebeğine saldıran, döven, küfürler yağdıran kadın ve erkek suretinde olsa da insanlıktan çıkmışlarla birlikte yaşıyoruz. Kadınlar küfürlerle, alkışlarla erkeklere tezahürat ediyor, erkekler de vuruyor. Kadını dövüyor, bebeğini tartaklıyor, küfürler yağdırıyorlar ve sonra da Gezi Parkı’na çıkıp eyleme katılıyorlar. Bu ülkenin sağduyu sahibi insanları, politikacıları, vatandaşları da onların eylemini, demokratik bir haktır, söylediklerine kulak vermek lazım diyerek günlerce savunuyor. Kendi yaşam tarzının namı yürüsün diye günahsız bir kadına, bir bebeğe saldıracak kadar başkasını umursamayan bir güruhu… Kendi evi ayakta kaldıktan sonra Türkiye’nin yanmasını umursamayan benciller sürüsü… Dindar olana karşı sınırsız ve önlenemeyen bir nefret, kendisine benzemeyene karşı dizginlenemeyen bir düşmanlık. Sesinizi çıkarmadınız… Bu ülkede O’nun gibi milyonlarca “başörtülü” kadın olduğunun farkında mısınız bilmem! Naçizane bir tasviyem olacak. Tartaklamakla bitmezler, onları benimsemek lazımdır.”
(Ayrıca CNN Türk’te Enver Aysever’in hazırladığı ‘Aykırı Sorular’ programında): “Televizyon programımda gözlerimi yaşartan bir olay oldu. 28 Şubat döneminde baskılar görmüş, daha sonra mayıs ayında arabasıyla birlikte Gezi olaylarının içine düşen başörtülü kadın ve arabası tartaklanırken, çocuğu babasına şöyle demiş, ‘Baba biz yeni bir araba alalım arkası kapalı olsun, annemi görmesinler.’ Buna benzer birçok örnek var. Bunlar 2013 Türkiye’sinde yaşanıyor. Türbanlı kadınlar bu olaylarda başlarına bir şey gelmemesi için dışarı çıkmaya imtina ettiler.”
Tüm bu iddiaların aksine Mehmet Yılmaz ise 30 Eylül 2013’teki köşe yazısında iddianın bir tezgah olduğunu belirtmiş, savcıları uydurulan bu yalan için göreve çağırmıştı.