Erdoğan, geçmişte, eleştirilmesi elzem İsrail hükümeti ile İsrail halkının ayrı değerlendirilmesi ya da Türkiye’de yaşayan Yahudilere saygı gösterilmesi konusunda defaatle uyarılarda bulundu. Diğer yandan, geçen birkaç yılda, Başbakan ve kabinesinin birkaç üyesi sık sık antisemitik klişeleri yineledi. Birkaç örnek: Gezi protestolarından ve yolsuzluk iddialarından dolayı, uluslararası iş toplumu ve yabancı medya güdümündeki lobileri suçlarken, açıkça her ikisinin de Yahudiler tarafından tayin edildiğini öne sürmek; 3 Temmuz 2013’te Mısır’da gerçekleşen askerî darbenin Yahudi aydınlar ve İsrailli yetkililer tarafından tezgâhlandığını iddia etmek; Gülen hareketini İsrail’in maşası diye nitelemelek.
Maalesef, AKP’li siyasilerin antisemitik önyargıları kullandığı ve genel olarak politikalarına yönelik herhangi bir muhalefetten dolayı açıkça İsrail’i suçladığı örnekler listesi çok daha uzun. Buna paralel olarak, hükümete yakın medya da kötücül antisemitik hikâyeleri yaymak konusunda çok aktif. Geçen hafta antisemitik Yeni Akit gazetesinin, Soma maden şirketinin sahibinin damadının Yahudi olduğunu yazmasıyla, bu eğilimin en mide bulandırıcı örneklerinden birine tanıklık ettik. Gazetenin sapkın mantığına göre, bu, (“Yahudilerin güdümündeki”) bir kısım dahili ve harici medya kuruluşlarının, Soma felaketinden dolayı neden Başbakan’ı suçladığını açıklıyor. Şu ana dek, hiçbir hükümet yetkilisi bu antisemitik safsatayı kınamış değil.
Türkiye Başbakanı için 2005’te İftira ve Karalama ile Mücadele Birliği’nin (ADL) Üstün Cesaret Ödülü’nü kabul ederken sarf ettiği şu sözleri yeniden okumasının ve güncellemesinin zamanının geldiğine kuvvetle inanıyorum: “Yayınlarla veya başka yöntemlerle nefretin yayılmasını kınamak üzere bana katılmak, tüm dünya liderlerinin görevidir. Musevi düşmanı olumsuz söylemlere karşı insicamlı siyasetimiz sıfır toleranstan başka şekilde tezahür edemez.”