
İHSAN DAĞI
@ihsandagi
İYİ Parti ‘merkez sağ’ bir parti olma iddiasına gerçeklik kazandıramadı. ‘Araf’ta kaldı; bir yandan MHP’ye dayanan kökleri merkeze yanaşmasına izin vermedi, öte yandan da MHP mirası ve kadrolarıyla merkez söylemi inandırıcı bulunmadı. Seçime giden sürecin başarısız yönetimine bir de seçim başarısızlığı eklenince, parti derin bir krize sürüklendi. Kimlik kriziyle bağlantılı varoluşsal bir kriz bu. ‘Hür ve müstakil’ vurgusuyla İYİ Parti aslında kendini arıyor.
İşbirliği yapmadan tek başına gireceği yerel seçimler İyi Parti’nin ‘varlığı’nı test edebileceği ve bulabileceği bir mecra. Yani, bir varlık ve yokluk mücadelesi ki bunu ‘savaş’ olarak niteledikleri de oldu. Kendini böylesine varoluşsal bir mücadelenin içinde bulan veya kendini buraya konumlandıran bir partinin ılımlı, merkezde ve rasyonel bir siyaset yürütmesi kolay değil. İktidar olmayı beklerken ‘makul’u oynayan bir partinin ufukta iktidar umutları kaybolduğunda sertleşmesi, radikalleşmesi ve merkezden kaçması sürpriz olmaz.
Büyüme trendine giren partiler kitleselleşmek ve yeni seçmen kitlelerine ulaşmak için merkeze daha kolay yanaşabilir. Yükseliş trendi iktidar umudunu perçinleyerek ‘kor seçmen’i tutar zaten, özgüveni güçlenen parti de daha merkezdeki seçmeni ikna etmeye çalışır.
İYİ Parti 2021-2022’de zaman zaman yüzde 20’ye yaklaşan oy desteğine ulaştığında benzer açılımlar sergilemişti. Mayıstan sonra ise koşullar çok farklı artık.
İktidar vadetmeyen ve küçülen bir partinin merkez sağ siyasette kendini konumlandırması beklenmemeli. Bu ne mümkün ne de gerçekçi. İYİ Parti’nin mevcut koşullarda merkez sağ iddiasının kaldığını sanmıyorum zaten. Parti hızla bir kimlik-ideoloji partisi haline gelecektir. Seçim barajı civarında oy alan bir partinin orada ‘merkez sağ’ bir söylemle tutunması mümkün değil.
Dolayısıyla, İYİ Parti’nin sert milliyetçi köklerine dönmesinden başka bir yolu yok. Partiler daraldıkça, zayıfladıkça, beklentilerinden uzaklaştıkça merkeze yanaşmaz aksine içe kapanır, radikalleşir ve mevcudu korumak için sertleşir. İYİ Parti’nin de bu yönde gittiği aşikar.
Beklenen oy seviyesine ulaşamayan, örgütünde ve Meclis grubunda sürekli kan kaybeden bir parti sertleşerek, siyasetteki kutbunu belirginleştirerek mevcut oy desteğini korumaya çalışacaktır. Saflar kavgalarda netleşir. ‘Kutuplaşma siyaseti’ dediğimiz budur. Kavgaya tutuşur ve sizi sevenlerin arkanızda hizalanmasını istersiniz, onları acil, hızlı ve net bir tercihe zorlarsınız. İyi Parti’nin de bir siyaset stratejisi veya varoluşsal bir refleks olarak yapacağı ve bana kalırsa yapmaya başladığı budur.
İyi Parti yerel seçimlere doğru giderek daha fazla milliyetçi bir çizgiye kayacaktır. Kimlik ve ideolojinin son savunma hattında mevzilenmek dışında elinde bir seçenek kalmadığını düşünen partinin ‘öz’üne dönmesi kaçınılmaz.
Peki, Türkiye’de milliyetçilik nasıl yapılır? ‘Komünizm tehlikesi’ bittiğinden bu yana Kürt sorunu üzerinden tabii ki. Seçim öncesi, ittifak döneminde HDP ile mesafeli ilişkilerin yerini çok daha sert açıklamaların alması kaçınılmaz. Şimdilik sertleşme, Şeyh Sait konusu üzerinden başladı ‘milliyetçilik’ mesajlarıyla. Bu mesajlarda İyi Parti’yi CHP’den farklılaştırma, hatta CHP’yi Kürt siyasetine yakın konumlama çabaları çok açık. CHP’nin laik-milliyetçi kanadına, hatta Kılıçdaroğlu yanlısı küskün kesimine ulaşmaya çalışıyor İyi Parti.
Bu, bazı büyükşehirlerde, özellikle de İstanbul’da DEM Parti’nin aday çıkarmaması durumunda çok daha kapsamlı bir seçim stratejisine dönüştürülebilir. Örneğin, 2019 seçimleri sonrası iktidarın yaptığı gibi İmamoğlu ile Kürt siyasal hareketinin ‘bağlantıları’ İYİ Parti’nin sadece İstanbul kampanyasında değil ulusal kampanyasında bir ‘ana tema’ haline gelebilir. Gelebilir, çünkü İYİ Parti’nin milliyetçilik dışında tutunabileceği bir dal kalmamış görünüyor. Milliyetçiliğin de en ‘sağlam’ ispatı, Kürtler ve DEM’e karşı alınan pozisyon.
Kısaca, yerel seçimlere doğru İYİ Parti’nin öncelikleri farklılaşmış durumda. Parti, bu seçimlerde ‘varlığı’nı test edecek. Dolayısıyla, sertleşmesi kaçınılmaz. 2019’da destekledikleri, 2023’de de cumhurbaşkanı adayları olarak öne sürdükleri İmamoğlu ve Yavaş’la ilgili son günlerde söylenenler, bu ikiliye yakın olanların partiyle ilişkilerinin kesilmesi yerel seçimlerin ‘varoluşsal’ bir kavga olarak değerlendirildiğinin işaretleri. İYİ Parti için bu kavganın kazanıldığının somut göstergesi, İmamoğlu ve Yavaş’ın kaybettiği, yani AKP’nin İstanbul ve Ankara’yı geri aldığı bir seçim sonucu olacak.
Çelişkilerle de dolu olsa bu strateji kendini artık iktidardan çok diğer muhalefet partilerine ‘karşı’ konumlandıran İYİ Parti için çok mantıksız değil. Bu iki büyük şehri CHP’nin kazanması bütün muhalif kesimlere AKP hegemonyasına karşı bir alan açsa da İYİ Parti’nin ‘iktidara alternatif özne’liğini ortadan kaldırıyor, onu bir parti olarak ‘oyun’un dışına itiyor. Bu nedenle İYİ Parti kaybettiğini düşündüğü oyunun yeniden başlamasını istiyor. Bunun da yolu, CHP’nin İstanbul ve Ankara’yı kaybetmesi görünüyor.
Mayıs seçimlerinde İYİ Parti’nin ‘stratejik hedef’i, CHP oylarını geçerek muhalefetin en büyük partisi olmaktı. Böylece Akşener, iddia edildiği gibi ‘başbakan’ olacaktı. İYİ Parti’nin yerel seçimlerdeki hedefi ise CHP’yi geçmek değil artık, bunun mümkün olmadığını biliyorlar; şimdiki ‘stratejik hedef’ Ankara ve İstanbul’da CHP’yi AKP’nin geçmesi.
İyi Parti muhalefet içi kutuplaşmayı artırarak, bunun için de Kürt meselesini ve milliyetçi söylemi öne çıkararak seçmenini muhafaza etmeye çalışıyor. Bunun yolunun da seçmeni ile gevşek bağlara sahip bir merkez sağ parti değil ‘kavgası/davası’ olan bir kimlik ve ideoloji partisi olmaktan geçtiği düşünülüyor. ‘Hür ve müstakil’ dedikler de bu.