CAN SEMERCİOĞLU
cansemercioglu@diken.com.tr / @cansemercioglu
Bu yıl 24’üncüsü düzenlenen İstanbul Caz Festivali’nde yerli ve yabancı çok sayıda müzisyen dinleyiciyle buluşuyor. Ancak Türkiye’nin içinden geçtiği siyasal atmosferin festival olgusuna kuşkusuz büyük bir etkisi var.
İstanbul Caz Festivali Direktörü Pelin Opcin’le festivalin ve dinleyicilerin geçirdiği dönüşümü, ülke gündeminin festivalin karşısına nasıl zorluklar çıkardığını ve İstanbul’da caz dinlemenin ne demek olduğunu konuştuk.
İstanbul Caz Festivali’nin bu yıl 24’üncüsü düzenleniyor. İlk başladığı günden bugüne nasıl bir değişim söz konusu?
İstanbul Caz Festivali’nin geçmişi, İstanbul Festivali kapsamında düzenlenen caz ve güncel müzik konserlerine dayanıyor. Yani festival 24 yaşında görünse de, Caz Günlerinin yaşı daha büyük. 1994 yılında İKSV’nin temsil ettiği her bir sanat disiplini, kendi adına birer festival olarak yeniden konumlandığında İstanbul Caz Festivali de başlı başına bir festival olarak başlamış oldu.
‘İlk yıllarda hareketlilik daha kısıtlıydı’
Festivalin düzenlendiği ilk yıllarda, İstanbul’daki caz ve güncel müzik sahnesindeki hareketlilik daha kısıtlıydı. Festivale kim gelse, İstanbul’a ilk ziyareti oluyordu. İzleyicide büyük bir iştah vardı. Daha az seçeneğin olduğu bir dönemde izleyici açısından vaha gibiydi festival. Sanatçı seçmek, programlama yapmak için festivalin önünde sayısız seçenek vardı. Bugüne kıyasla daha fazla fırsat demek oluyordu bu.
Buna karşın, İstanbul Avrupa’nın merkezine göre turne haritalarının epey doğusunda kalıyordu. Bu da lojistik olarak kenti zorluyor, İstanbul’a oryantalist bakış, sanatçıların turne tercihlerini etkiliyordu. Yani bir yanda fırsatlar, bir yanda konumdan kaynaklı zorluklar…
‘İzleyicide doygunluk belirtileri başladı’
Festival bu iki unsurun dengesinde yıllar içinde etkinliği artan program seçkileri ortaya koydu. Zamanla çok önemli ve aktif sanatçıların turne haritasına girmeyi başardı. Uluslararası festivaller arasında hatırı sayılır yer edinmeye başladı. Sadece caz alanında değil, güncel müzik alanında da büyük isimlerin kentimizi tercih etmesinde İstanbul Caz Festivali’nin katkısı büyüktür. Zaman içinde festivalin çizgisine uyacak popüler sanatçıların hepsini teker teker davet etmiş olduk. Diğer festivaller ve etkinliklerin artmasıyla kentteki seçenekler arttı. İzleyicide doygunluk belirtileri başladı.
İşte bu noktada artık sadece ‘sanatçı listesi’ festivali yapmayı bir yana bırakıp, özel projeler, yapımını üstlendiğimiz ortak çalışmalar, erişimi artıran girişimler, Türkiye’den sanatçıları mercek altına alan, Türkiye’deki müzik üretimine platform sağlayan serilerle bayrağı farklı bir şekilde taşımayı tercih ettik. Zira İstanbul bizi de fazlasıyla mutlu eden birçok kardeş festival ve etkinlikle zaten doyurucu ve izleyicinin ufkunu geliştiren kültürel hareketliliğe kavuşmuştu.
‘Festival anlık gelişmelerden çok etkilendi’
İstanbul Caz Festivali hemen her yıl Türkiye’den sanatçılar ve önemli uluslararası solistlerle benzeri olmayan buluşmalar, mekan-müzik eşleşmesinde maceraperest seçimler, Genç Caz, Gece Gezmesi gibi serilerle genç müzisyenleri festivalin ana eksenine katan, Parklarda Caz ile bu müzik türüyle bile kitlesel bir festival deneyiminin mümkün olduğunu kanıtlayan, sadece yıldız isimlere sırtını dayayarak değil birçok alanda söz söyleyen işlerle kapsayıcı bir festival oldu.
Türkiye’de yaşanan siyasal gerginliğin kültür ortamını da etkilediği özellikle son üç dört yılda dile getirildi. Ayrıca bu tür durumlarda kültür-sanat alanının daima ilk feda edilen, vazgeçilen alan olduğu söylenegelir. Caz Festivali, Türkiye’nin çalkantılı atmosferinden nasıl etkilendi?
Son üç dört yılda Türkiye’nin gündemi hep sıcaktı ve birçok festival ve etkinlik anlık gelişmelerden çok etkilendi. Ancak bu sarsıntının en büyüğü 2016 yılında oldu diyebilirim.
İstanbul Caz Festivali 2015’in ortası, 2016’nın başından festival dönemine kadar olan birçok olumsuzluğa rağmen çok güçlü bir programla izleyiciyle buluşmaya hazırlanmıştı ki Temmuz ayında hiç çalışmadığımız yerden, hiç beklemediğimiz bir sınav verdik.
Kriz yönetiminin böylesini bir öğrenme fırsatı olarak deneyim haznesine katmış festival sayısı bir elin parmağını geçmez diye tahmin ediyorum. Toplumun yaşadığı sarsıntıya rağmen devam kararımızla kentin normalleşmesine ve umut kıpırtısına katkımız olduysa ne mutlu bize.
‘İnsanlar festivallerden kesinlikle uzaklaşmıyor’
Bu yıl İstanbul’u seven, bizi tanıyan, yanımızda olan sanatçılarla, festival ekibinin beğenisini ve tutkusunu ortaya koyduğu, Türkiye’den sanatçıların sesini daha gür duyurduğu bir festivalle daha da istekle ve şevkle programımızı yaptık. Her türlü ekonomik tedbire rağmen yanımızda olan sponsorlarımızla, destek anlamında yara almadan festivali hazırladık.
İKSV özelinde sormuş olayım, konserlere ilgi nasıl? Sizce insanlar müzikten ve festivallerden uzaklaşıyor mu, yoksa bunlara daha çok mu sığınıyor?
İnsanlar kesinlikle festivaller ve müzikten uzaklaşmıyor. 3’üncü İstanbul Tasarım Bienali, ilk kez sponsorsuz gerçekleşen ve izleyici rekoru kıran İstanbul Film Festivali, Monte Carlo Balesi, İKSV Galaları ve son olarak 45’inci İstanbul Müzik Festivali her zamankinden büyük coşkuyla kucaklandı.
İzleyicimiz için müzik, sanat vazgeçilmez yaşam damarı olmuş. Belki karar verme süreçleri değişiyor ama yine festivallerde buluşuyoruz.
Bu yıl 24’üncüsü düzenlenecek Caz Festivali’nde nasıl bir çeşitlilik söz konusu? Yerli ya da yabancı, müzisyenler Türkiye’de konser verme işine nasıl bakıyor?
Bu yıl “Bu seferlik İstanbul’a uğramasak da olur” şeklinde bizi kibarca geri çeviren büyük turneleri es geçtik. Ancak bu bizim elimizi kesinlikle zayıflatmadı. Tam tersi daha cesur bir seçki yapmamıza olanak tanıdı.
‘Festivalde çeşitli bir kültürel harita var’
Paco De Lucia’nın müziğinin Türkiye’den sanatçılara ilham verdiği izleri takip etmek, Junun projesinin büyüsüne kapılıp onları festivale davet etmek, Donny McCaslin’i Salon İKSV’nin sahnesinde görme arzumuzu hayata geçirmek, Kandace Springs, Daymé Arocena gibi keşifleri çok geç olmadan izleyicimizle buluşturmak, TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrası’nı Christian McBride ve Joshua Redman gibi caz dünyasının devleriyle buluşturmak hayallerimizi gerçekleştirdik.
Afrika’dan Latin Amerika’ya, İskandinavya’dan Ortadoğu’ya uzanan çeşitlilikte bir kültürel harita var festivalde. Mehmet Ali Sanlıkol’un makam müziği, mehter ve Osmanlı geleneğini kusursuz bir şekilde harmanlayan big band projesi Whatsnext’i yıllardır davet etmek istiyorduk. 10 yıldır hayal ettiğimiz Türkiye Güncel Müzik Buluşması Vitrin’i hayata geçiriyor ve 35 uluslararası delegeyi, İstanbul’da ağırlayıp sanatçımızın bilinirliğine katkıda bulunmayı çabalıyoruz.
Caz Festivali’nin dinleyici kitlesinde bir dönüşüm gözlemlediniz mi?
Yaz tatillerini festivale göre ayarlayan sadık izleyiciden, caza yaklaşmaya gönüllü ama özünde farklı beğenileri olan izleyicilere varan kapsayıcı bir kitlemiz oluştu. Güncel müziğin folk ve cazla flört ettiği konserler, Parklarda Caz ve Gece Gezmesiyle genç izleyicilere eriştik. Bu yıl ilk kez Çocukça Bir Gün etkinliğimizle, çocuk izleyicilerimize kapılarımızı açıyoruz.
‘Olumlu algının pekişmesi için çalışıyoruz’
Elimizden geldiğince, ülkemize yerleşik mültecilerin kendi kültürlerini festival sahnesinde görebildiği ve festival izleyicimizle diyalog içinde konserleri izleyebildiği olanaklar sağlamaya çalışıyoruz. Bu yıl da bu çerçevede Basel Rajoub’un Soriana projesinin konseri Çoğalan Sesler korosunun katılımıyla 21 Temmuz tarihinde gerçekleşecek.
Genel olarak festival kültüründen bakıldığında Caz Festivali’nin Türkiye’nin kültür hayatına nasıl bir katkı yaptığını/yapacağını düşünüyorsunuz?
20 yıl öncesini düşünürsek İstanbul’u uluslararası turnelerin haritasına katmasında, çorbada tuzumuz var diyebilirim. Uzun yıllardır süren ve uluslararası bağlantıları bu denli güçlü olan bir festival, diğer etkinlikler için de referans oluyor. Birçok sanatçı, başka etkinliklerden davet aldığında bize görüş soruyor. İstanbul ile ilgili atmosferi uluslararası arenada izah etmeye davet ediliyor, olumlu algının pekişmesi için girişimlerde bulunuyoruz.
‘Açın kapıyı girin içeri, orada olun’
Uluslararası Caz Günü gibi dev bir etkinliğin 2013 yılında İstanbul’da gerçekleşmesi ve milyonların bu alandaki farkındalığı çok önemli bir atılımdı. Popüler müzik dışındaki türlerin de kalabalıklarla buluştuğu konserlerimiz, henüz yeterince tanınmayan ancak nitelikli müziği ile gelecek vaat eden sanatçıları sunduğumuz keşif tavrımız, Türkiye’den sanatçıların uluslararası isimlerle etkileşimi sonucu ortaya çıkan ve devamı gelen özel projelerimiz, genç caz sanatçılarına kattığımız festival tecrübesi, İstanbul’un kültürel mirasını eksene aldığımız mekân seçimlerimizle izleyicinin konserlerden aldığı hazzı artırma çabamız ile festival yaşanması gereken bir deneyim.
Son olarak, caz dinleyicilerine ne söylemek istersiniz?
Müzikten, kültür-sanattan vazgeçmeyen her birey festivallerin tadını çıkarmaya devam ederse çabalarımız karşılığını bulur. Bir arada olduğumuz, sanatla buluştuğumuz ölçüde hayatı anlamlı kılıyor, kendimize yeni şeyler katıyor ve nefes alıyoruz. Herkese “Açın kapıyı, girin içeri, orada olun…” diyoruz. Festivalin çimenini, Boğaz’ın mis havasını, yanımızda oturan izleyicinin kalp çırpıntısını, alkışlayan seyircinin coşkusunu hissederek müziği yaşayın, yaşayalım.