
MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
mustdagistanli@gmail.com
İktidarın CHP belediyelerine ve cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na saldırıları üzerine harekete geçen Türkiye’nin kurucu partisinin dili şu iki buçuk ayda değişti mi, değiştiyse nasıl değişti?
CHP lideri Özgür Özel, İmamoğlu’nun gözaltına alındığı günün akşamında, 19 Mart’ta, Saraçhane’de yüzbinlerce (belki bir milyon) kişi önünde halkı şöyle sokağa çağırmıştı:
“Dünyada diktatörlerin, tek-adamların nasıl gittiği konusunda, örneğin Arap Baharı denen dönemde, bir meydana milyonların inmesi dışında bir çare, bir seçenek yoktur. (…) … sizi kalkmaya, sokaklara dökülmeye davet ediyorum. Kalkın ve ülkeyi kurtarın.”
Her hafta çeşitli şehirlerde, çeşitli meydanlardaki toplantılarda hedefi böyle tarif etmese de aynı cümleyi tekrarladı. Çarşamba günü İstanbul Esenler’de 100 bin kişiye şöyle seslendi:
“Toplanmaya, eğlenmeye değil, eyleme çağırıyorum sizi, eyleme.”
Bazan aynı cümleler aynı değildir. Yani 19 Mart’ta kurduğu cümleyle Mayıs sonunda kurduğu tıpatıp aynı olsaydı bile aynı şeyi söylemiş olmayacak, aynı anlamı taşımayacaktı.
19 Mart’ta Saraçhane’de toplanmanın bir anlamı ve önemi vardı: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni iktidarın işgalinden kurtarmak, savunmak. Bu amaçla insanlar oraya aktı. İstanbul Üniversitesi öğrencileri iktidar barajlarını, polis barikatlarını yararak Saraçhane’ye yürüdü; Özgür Özel konuşurken de şu yönergeyi verdiler:
“Özgür halkı sokağa çağır.”
Özgür de çağırdı. Saraçhane, iktidarın saldırısına karşı bir barajdı. İzleyen birkaç günde de insanlar Saraçhane’yi doldurdu. İktidara meydan okudular, toplanma yasağını da yoksaydılar. O günlerin dili, eylemlerin dili bir meydan okumaydı yani. Bir akışın diliydi. Kentin sokaklarına, hayatına yayılan, istila eden bir ırmağın diliydi.
Sonra CHP toplantıları takvime ve belli adreslere bağladı. İlan edilmiş miting meydanları ve günleri durumu ırmaktan göle çevirdi, üstelik baraj gölüne. Mart eylemlerinin hedefi vardı. O hedefe ulaşılıp ulaşılamayacağı, nasıl ulaşılabileceği ayrıca tartışılabilir, ama bir hedef vardı. Her akışın bir hedefi yoktur şüphesiz, ama mutlaka bir yönü, yönelişi vardır.
Rutine bindirilmiş sonraki toplanmaların bir hedefi yoktu ama. Irmağın tersine, gölün ne yönelişi vardır, ne hedefi. Dili de buna uygundur. Irmak meydan okumadır, göl değildir. Irmak harekettir, tazelenmedir, ırmak duruluktur. Göl / baraj gölü durgunluktur, tortu birikimidir. Akış kontrol edilemez ya da kontrolü zordur, durgun su kontrol altındadır. İkisinin dili de başkadır, cümlesi de. Aynı cümleyi kursa bile, taşıdığı anlam başkadır. Dost da, düşman da algılar bunu.
CHP onbinlerce insanı miting meydanlarına toplayarak akışı kesmiş, kontrol altına almış, ırmağı baraj gölüne hapsetmiş oldu. Aktifi pasifleştirmiş, eylemi eylemsizleştirmiş oldu. Daha doğrusu, eylemi yok-eylem kılmış oldu. Bunun tek istisnası, 23 Nisan’da iktidarın koyduğu yasağa aldırmayıp Eski Meclis’e yürüyerek meydan okumasıydı.
İktidar saldırılarını sürdürürken, İstanbul Belediyesi’ni kıskıvrak kuşatırken, muhalefetin cumhurbaşkanı adayını görünmez kılmak için elinden geleni ardına koymazken avaz avaz bağırarak da olsa “Sizi eyleme davet ediyorum” demek baraj gölü dilidir.
Muhalefetin bu dili, eylemleri iktidarı zorluyor mu, rahatsız ediyor mu? Bence etmiyor, oralı olmadan saldırılarını sürdürebileceğinin garantisini veriyor iktidara. İktidarı ısırıyor mu? Bence ısırmıyor. Bu mitingler adaletsizliklerden, yoksulluktan, yolsuzluktan, eşitsizlikten bezmiş, ‘şefçi rejim’in iblislikleriyle hınçlanmış kitlelerin (bir kısmının) gazını almaya yarar olsa olsa. İktidar da bu ’emniyet sübabı’ndan çıkan kokuya katlanıverir.
Zamanla gölü besleyen ırmaklar kurur böylelikle. Bakınca yine aynı gölmüş gibi görünür ama dipte ölü bir tortu birikir, suyun derinliği, hacmi azalır. Sokaklarda yürünür, meydanda durulur. Sokaklarda ilerlenir, meydanda patinaj yapılır.
Dün (Cumartesi) iktidar CHP’li belediyelere yeni saldırılara girişmişken Özgür Özel Düzce’deki mitingde şunu diyordu:
“Sabrediyoruz ama bu yapılanları yanınıza kâr bırakmayacağım, hesap soracağım.”
Sabır? Sabır baraj gölünün işidir, ırmağın değil –hele böyle bir baskı karşısında sabır, patinajdır. Ülkenin kurtulması apayrı bir meseledir de bu dil Ekrem İmamoğlu’nu kurtarabilir mi, içerden çıkarabilir mi, gelecek seçimlerde aday olmasını sağlayabilir mi? Beceremez bence.
Dil, söylem havada asılı duran söz balonları değildir, eyleme, eyleyişe bağlıdır. Söylemekle devrimci olmazsınız, eylemek gerekir. Söylemin kendisi de eylemdir bir bakıma, ama işte o zaman ya eylemi söylemeli ya söylemi eylemeli.
DİLE GELENLER
İmla kılavuzları
Bu kargaşa gerçekten çok can sıkıcı. Benim başka bir sorum var sana: TDK’nın mı TDK’nin mi? 🙂
Aşağıdaki bizim baro [İzmir Barosu] dergisinin yazım kurallarından:
8- Kısaltmalara getirilen ekleri ayırmak için (’) kullanılır.
Örnek: TBMM’nin, TDK’nin, BM’de, ABD’de
Not: “K” harfi “ke” diye okunur. Bu sebeple kısaltmalara ek verirken bu hususa dikkat edilmelidir.
TCK’nin, TBK’ye, TTK’de [doğru kullanım]
TCK’nın, TBK’nun, TKK’da, TBK’ya [yanlış kullanım]
Nuray Tülek
OYUN – 7
En az 5 harfli kaç kelime bulabilirsin? Çıta 45’te.

Çocuklar için
Okurumuz Öznur Karakoç birkaç hafta önce şunu yazmıştı mektubunda:
“Biz de (ben, kız kardeşim, biri ilkokul 3’üncü sınıfta, diğeri ortaokul 2’nci sınıfta okuyan iki yeğenim) bunu görev bildik ve verdiğiniz harflerle kelimeler bulmaya çalıştık.”
Geçen hafta da şu fotoğrafla şu notu gönderdi:
“Çocuklar bu oyunları çok seviyor, çokça da uydurma kelime atıyorlar ortaya. Mesela listemize aldığımız ‘kalıç’ kelimesini küçük yeğenim söyledi. Biz büyüklerse bilmişlikle öyle bir kelime yok dedik önce fakat sözlüğe baktığımızda öğrendik ki varmış. Tabi iddiasında haklı çıktığı için değmeyin keyfine bizimkinin.”
Selim’le Deniz gibi bu oyuna merak saran başka çocuklar da vardır belki. Bu haftaki kelime çocuklar için zor olduğundan onlara ayrı bir kelime vereyim dedim:
En az 5 harfli kaç kelime bulabilirsin? Çıta 20’de.
