Yedi yaşındaki kızıyla ülkesine geri dönen bir anne Türkçe bilmeyen ‘ufaklığa’ okul ararken neler yaşadı?
NİHAN D. BAKER
Göç rotasının Türkiye’den yurt dışına olduğu günlerde, ben ve kızım yurt dışı macerasına son veriyoruz.
2009’da İngiltere’ye giderken yaşadığım anksiyetenin bir benzeriyle karşı karşıyayım.
Bu kez ne eş, ne de iş var ufukta. Büyük kızım üniversite için kalmaya karar verdi. Bizse yedi yaşındaki ufaklıkla okul arayışı içerisinde bir haftalık ziyarete geldik.
Umutla dolu yolculuk daha ilk aşamada sarpa sarmaya başladı. İlk olarak havalimanında bir kişilik kahvaltıya 200 lira vermenin dayanılmaz ağırlığı bizi karşıladı. İngiltere’den gelirken yanımıza aldığımız 15 lira bozuk parayla da bir lolipop alabildik. Enflasyon canavarına selam verdikten sonra, bu hafta çok ihtiyacım olacak bir şişe rakıyı freeshoptan aldım, böbreğimi de orada bıraktım.

Neden bu çocuğa Türkçe öğretmedin!
Yorgunluk ve şaşkınlıkla karışık bir rüyalar alemindeyim.
Tek sevincimiz aileye ve güneşe kavuşmak. Yemek, sohbet derken hafta sonu çabuk geçiyor.
İstanbul’un keşmekeşinden korktuğum için, güneydoğuda, nispeten sakin bir şehir seçtik. Ulaşım kolay, okul anlamında seçenek çok. Önceden planladığımız gibi ufaklığı özel bir okulda üç günlük oryantasyona başlatıyoruz.
İngiltere’deki okul sistemine göre ilkokula beş yaşında başlayan ve şimdi ilkokul üçüncü sınıfta okuyan kızım, ne yazık ki İngilizceyi ana dili gibi konuşurken, Türkçede o kadar iddialı değil. “Neden annesi olarak konuşmadın” diyenlere verecek tatmin edici bir cevabım yok. Kolayımıza gitti, ailenin ortak dili, babası da İngiliz. Benim işlerimin yoğun olduğu bir zamanda, kreş ve erken okul yaşıyla dilden epey koptuk. Yazdan yaza dondurma düzeyini geçemedik. Eleştirilerin hedefinde hep ben kaldım. Neden bu çocuğa Türkçe öğretmedin? Geldiğim noktada ben de başımı duvardan duvara vuruyor olsam da artık bir faydası yok.
Oryantasyon değerlendirmesi
Oryantasyonun üçüncü gününün sonunda öğretmen ve müdür yardımcısının değerlendirmesine göre, ‘Türkçesi üçüncü sınıf için yeterli değil. Okula başlamadan takviye almalı. İkinci sınıfa başlaması hem onun, hem okulun başarısı için daha iyi olacak.’ Buraya kadar tamam ama, ‘bu sınıflarda kontenjan dolu, beklemede kalın.’
Haydaa, beklemediğim yerden geldi darbe. Ben çocuğun okulu sevdiğini, üç gün gibi kısa bir sürede arkadaşlar edinip eve mutlu döndüğünü, dil açığının kısa zamanda kapanabileceğini, bu nedenle zaten kontenjan olan üçüncü sınıfa yazdırmaya meyilli olduğumu söylesem de, bu teklifimi gerçekçi bulmuyorlar.
Biz de kuyruğumuzu kıstırıp ilk ‘evet’ ama ‘hayırlısıyla’ yola koyuluyoruz. Bu noktada bende panik zilleri çalmaya başlıyor. Zaten bir haftalığına gelmişiz, iki günümüz kaldı, ortada sonuç yok. Ne yapalım?
Bir de ‘köklü ve iddialı okul var ama onlar sizi almaz’ deniyor. Yenilen doymazmış. Bir de oraya yollanıyoruz. Yine üç mü iki mi lotosu oynuyoruz. Tabii ki yıl kaybı olacak, ancak bu okula insanlar çocuklarını doğar doğmaz yazdırdıkları için zaten uzun olan bekleme listesinin sonuna bir post it olarak iliştiriliyoruz.
‘Tam sizin çocuğa göre, butik bir okul var’ deniyor. Bizim çocuk bu arada birazdan yiyeceği dondurmayı hayal ederken, bu ortama en ufak bir ilgi duymuyor. Elindeki oyuncağı sağa sola savurmakla meşgul.
Haydi bakalım, yolda bir başka okulu transit geçip ‘butik’ okula yollanıyoruz.
Eşeğin kabul edildiği okul
Otoparkta bizi yapay bir eşek karşılıyor. Absürt geliyor ama dur bakalım. Birbirine bağlantılı villalar okula dönüştürülmüş gibi. Müdüre hanım ufaklığa okulu gezdiriyor. Benim içim hafiften umut dolsa da, iç sesimin karamsar tonu “Daha sevinmek için erken” diyor.
Bizimki artık okul dolaşmaktan bıkmış, günün ve bu durumun bir an önce bitmesini bekliyor. Birazdan rehberlik öğretmeni gelip onu alıyor, biz de okulun gelmişini geçmişini öğreniyoruz. Sonunda ‘buradaki eğitimin ve onların çocuklarının ne kadar ileri, bizimkinin Türkçesinden dolayı ne kadar geri olduğunu’ anlıyoruz.
Fiyat listesini ve yemek ücretlerini görünce zaten tek yönlü gelişen diyalog yerini sessizliğe bırakıyor. Birazdan rehberlik öğretmeni ve bizimki geliyor. Yüzündeki ifadeden bir şeylerin pek de yolunda olmadığı belli.
Soru: Öğretmenin, annen, baban seni nasıl tanımlar?
Cevap: Çılgın, yerinde durmaz, yeterince ödev yapmaz, saçlarını taramaz.
Soru: Okul hakkında neyi değiştirmek istersin?
Cevap: Tüm kuralları, bir de oturmak zorunda olmayı.
Ben güleyim mi, ağlayayım mı diye düşünürken, müdür zaten kararını vermiş. Bizimki bu kadar yaramaz, hareketli ve dikkati dağınıksa ancak birinci sınıftan alınıp okulun standartlarına uydurulabilir. Loto bize burada da birinci sınıfa isabet ediyor.
Biz gelirken boş olan otopark, çocuklarını almaya gelen velilerle dolu çıkarken. Onlar mı şanslı, biz mi diye düşünmüyorum bile. Eşeğin okulun otoparkına kabul edilmek için ne büyük engelleri atladığına kanaat getirip buradan da ayrılıyoruz.
Bir bar taburesi üstünde düşündüklerim
Benim sinir katsayım bu süreçte bir hayli yükseldiği için çocuğu anneme teslim edip kendimi ilk bara atıyorum. Memleketimin güzel arpa suyundan yudumlarken etrafıma bakıyorum. Yanımda abimin eşi var. Çok iyi bir doktor. Devlet okulundan sonra Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirmiş. Biz de mahalledeki ilkokuldan başlayan eğitimimizi yüksek lisansa kadar hasbelkader tamamladık. Sonrasında ne oldu da, iyi bir eğitime imkan veren, eşitlikçi, çocuklara inanan eğitim hayal oldu?
İngiltere’deki okulla kıyaslamayacağıma söz versem de, en asgari müşterek dahi örtüşmüyor.
Şimdi devam ettiği, alt mahalledeki devlet okulunun müdürü, algısı elverdiği sürece çocuğu kapasitesine uygun bir sınıfa kaydetmekte beis görmüyor. Sıfır İngilizcesi olan bir çocuğun en fazla altı ayda adapte olacağına neredeyse garanti veriyor. Kültüre, sisteme ve sosyal hayata uyum sağlaması için ters takla atıp bundan da gocunmuyor.
Seni yeneceğim yerli ve milli eğitim sistemi
Çünkü ödeneği öğrenci sayısına ve devama göre artıyor. Okulun kümülatif başarısı tüm bu kriterlere göre değerlendiriliyor. Sosyal çeşitlilik, yaratıcılık, müzik, resim, bilişim, sportif başarı, çok dilli çok kültürlü olmak önem kazanıyor. Tabii ki sistemin eksileri var ama kefeye sadece akademik başarı konmuyor. Test, ödev, soru ve soruna odaklı yetişmiyor.
Geri dönüş yolunda bu satırlara son veriyorum. Bu hikayenin sonu değil, umarım iyi bir başlangıç olur. Hala ümidim var. Birinci round mağlubuz ama ikinci raunda hazırlıklı olmayı planlıyorum. Yeneceğim seni yerli ve milli eğitim sistemi.