H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Edebiyat
insanatinart@gmail.com
10 Ekim 2005. Tam da ‘Mavi Adam’ın şehrindeyim, İzmir’de. Onun anlattığı vapurları, Pasaport iskelesini, Alsancak Garı’nın önünden uzanan caddeyi gezerken, dudaklarımda ‘Bela Çiçeği’ şiirinin ilk mısraları…“Alsancak garı’na devrildiler/Gece garın saati bela çiçeği”
Haber geldi. Attila İlhan öldü. Hadi ya!
“-tahrip gücü yüksek-/saatlı bir bombadır patlar/an gelir/attilâ ilhan ölür”
Yıl 1986. Gencecik bir yayın yönetmeni kimliğimle röportaj yapmaya gidiyorum. ‘Yarın Artık Bugündür’ dizisi televizyonda bomba gibi patlamış. Ege Aydan’ın dizide canlandırdığı bir basketbolcu karakteri var. Biraz uç noktalarda gezen, negatif bir karakter. Derdim, en olmamış halimle “Böyle basketbolcu olur mu?” diye sormak. Nerede mi buluşacağız? Tabii ki Divan Pastanesi’nde buluşacağız Attila İlhan’la. Her zamanki masasında…
Bir saatlik randevu dört saate, iki sayfalık yazı sekiz sayfaya uzadı. Toplumcu estetik açısından bir karakterin değişim ve dönüşümlerini, Türk spor dünyasının sosyolojik olgu biçemiyle nasıl değerlendirilmesi gerektiğini, sanatın, edebiyatın, şiirin neden tarihten, sosyolojiden, ekonomiden beslenmesi gerektiğini konuştuk.
“ben/çocuklar gibi sevdim devler gibi ıstırab çektim/damarlarımda dünyanın bütün rüzgarları/ harplere açlıklara yalnızlığıma rağmen/anamdan yolcu doğmuşum/neyleyim/gurbet dedim/vatan dedim/hürriyet dedim.”
Tam 15 yıl olmuş.
Düşünce dünyasının, şiir dünyasının, roman dünyasının, televizyon dünyasının, gazete köşe yazarlığının ‘Mavi Adam’ı Attila İlhan’ı kaybetmişiz.
Bütün polemiklerin korktuğu bu değerli insanı; onun kurşuni bulutlar, dinmeyen yağmurlar, siren sesleriyle dolu şiir dünyasını, yazdığı her satırda bir cinayet gibi alışılagelmiş düşünceleri parça parça etmesini yeni kuşaklara tanıtmak boynumuzun borcu…
Öncelikle gerçek bir entelektüeldi.
Çok üretken bir sanatçıydı.
Nasıl bu kadar çok ve hızlı ürettiğini sorduğum zaman, bugün her sanatçıya rehber olması gereken iki yanıt almıştım.
“Sanatçı boheminden uzak dur. Düzenli ol, bilimsel metotla düşün!”.
Yanlış ‘Batılılaşma’nın doğru yanını, modernizmin bilimsel metodunu yaşamına uygulamıştı.
Şiirlerini okuduğunuz zaman zihninizde canlanan o bohem sanatçı profili hayatında yoktu.
10 iki şiir kitabı, 13 roman, bir öykü kitabı, 18 düşünce-deneme kitabı, üç çeviri roman, altı sinema filmi senaryosu, altı televizyon dizisi senaryosu başka türlü nasıl sığar bir ömre?
“Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk/Gece trenlerine binme, kaybolursun/Sokaklarda mızıka çalma çocuk/Vurulursun..”
Yağmurların yabancı olduğu bir şehre, Paris’e, ilk gençliğinde dünyayı görmek ve anlamak merakıyla bir geminin güvertesinde gitmişti.
Paris’in uyanmamış caddelerinde, uyumayan gecelerinde bazen Margo, bazen Mırç, bazen Hannelise; kimi zaman da ikinci dünya savaşından arta kalmış nihilistler yolculuğuna eşlik etmişti.
“şiirlerim kül rengi kumrular gibi uçuşuyorlar/bakır çalığı göklere katiyyen tahammülüm yok/hele paris’in gökleri aklımı başımdan alıyor”
Şiirlerinde ve romanlarında insanın kendisiyle olan varoluş meselesini enine boyuna ve diyalektik bir bütünlük içinde incelemiş, duygudan düşünceye katmanlarla açılan mısralarında, okuyanı maceradan maceraya sürüklemişti.
Romanlarında ve senaryolarında toplumsal olanla bireysel olanı çok etkili bir bağlam içinde işlemiş; Türkiye’nin ekonomik ve sosyolojik değişimlerinin farklı insan kimliklerini nasıl etkilediğini, ustalıklı ve düşündürücü bir biçimde ortaya koymuştu.
Deneme ve düşünce yazılarında ülkenin önemli meselelerini ulusal sentez temelinde ele almış, farklı bakış açıları getirmişti.
Kendisine biçilen değil, kendi seçtiği hayatı yaşayacak kadar özgür ve kararlı bir aydındı; Attila İlhan.
Genç kuşaklar bugünü, dünü ve insanı daha iyi anlamak için; aşklarını bile kendi mevziinde kalarak yaşayan bu değerli kalemi tekrar tekrar okumalı.
“tut ki gecedir/katiller huzursuz/hırsızlar sinirli/hainler ürkekçedir/elleri telefona kendiliğinden uzanıyor/ihanete gece müthiş bir gerekçedir/ihbarlar birer sansar/bir telefondan bir telefona atlar /ihanet bir bilmecedir.”
Attila İlhan’a neden sık sık ‘Mavi Adam’ dediğimize gelince; onu da meraklısı bulsun…