Mersin’deki saldırının hemen arkasından saldırıyı “Kim, niçin, nasıl, hangi amaçlarla yapmış?” gibi soruları umursamadan iktidarın kendi siyasi amaçlarını devreye sokmak için hazırladığı besbelli olan bir protokolü devreye soktuğu anlaşılıyor.
Ancak, devreye girmesinden birkaç gün sonra bu protokolün tamamen önceden hazırlandığı ortaya çıktı. Böylece iktidarın saldırıları, provokasyonları, siyasi iktidarın kâr hanesine yazmak için her olanağı kullanmasına karşın bu gücün gerçekleri saklamaya yetmeyeceği ortaya çıktı. Nitekim iktidarın Mersin saldırısını “Allah’ın lütfu”na dönüştürmek isteyen propagandası geçersizleşirken aynı zamanda kucağına yanıt vermesi gereken onlarca soruyu da bırakmıştır! Çünkü 20 yıllık AKP iktidarının üstünü özenle örttüğü gerçekler, sanki üstündeki örtüyü yırtarak ortaya çıkan bir ilkbahar gibi önlenemez biçimde ortaya çıkmaktadır.
Bu üstü en kalın örtülerle örtülen iki gerçekten birisi, tek adam yönetiminin yıllardır, “Bir gece ansızın gelebiliriz” sloganıyla popülerleştirdiği sınır ötesi operasyonların eskisi gibi prim yapmaması, en sonunda Ege Denizi’ndeki kayalıklara sıkışmak zorunda kalmasıdır. İktidarın üstünü en kalın örtülerle örttüğü ikinci gerçek ise “terörle mücadele” adı altında yürüttüğü operasyonlardır! Ki, Mersin saldırısıyla terörle mücadelenin nasıl muhalefete karşı mücadele olarak uygulamaya sokulduğu çıplak gözle görülür hale geldi.
Bu yüzden de kimse Mersin saldırısını vakadaki benzerliklerine karşın 7 Haziran-1 Kasım 2015 döneminin terör günlerine benzeterek dehşete düşmedi, paniğe kapılamadı. Tersine, bu girişimlere karşı mücadeleye, demokrasi güçlerinin birliğine ve ortak mücadelenin önemine dikkat çekildi.