Okul binası sayılarıyla, öğrenci sayılarıyla övünüp “Almanya bizi kıskanıyor” diyerek vatandaştan oy almak daha kolay olduğu için bunu yapmıyorlar. Akıllarına geldikçe reform yapıyorlar. Sistemi yap-boz oyuncağına çeviren bu sözüm ona reformların hangi sonuçları verdiğini de PISA listelerinden takip ediyoruz.
Hakkını yemeyelim, AK Parti iktidarlarının ilk döneminde eğitim alanında atılan adımlar -çoğunlukla- doğru adımlardı. Hiç değilse onları bozmasaydılar bugünkü durum bu kadar kötü olmazdı.
Hatta şu son dönemde hiçbir şeye dokunulmasaydı, yürüyen düzen sürseydi eğitim sistemimiz bugünkünden yine kat kat daha iyi bir durumda olurdu. Zaten yirmi yıl önce, otuz yıl önce bundan daha iyi durumdaydı. Araştırınca görüyorsunuz ki 70-80 yıl önce çok çok daha iyi durumdaydı. Demek ki biz eğitim sistemimizi geliştirmek yerine bozuyoruz.
Bu bozulmanın birçok sebebi var tabii. Hepsi de -doğrudan- mevcut hükümetin suçu değil. Ama o kadar reform yapıldıktan sonra, düzelmeyi bırakın, her şey daha kötüye gidiyorsa o reformların sorgulanması gerekir. Yeni bir reforma ihtiyaç duyuluyorsa bunun “gerçek bir reform” olması gerekir. Gerçek bir reform olması için de hem eğitim biliminin uzmanlarının hem de toplumdaki -akademi ve iş dünyası başta olmak üzere- paydaşların görüşlerinin alınıp kamuoyu önünde şeffaf bir tartışma süreci içinde kararların alınması gerekir.
Sanki yangından mal kaçırıyormuş gibi “Bin küsur sayfa metin yayınladık, bir hafta içinde herkes fikrini söylesin” demek güven verici bir yaklaşım değil. Din dersi kitabına “İhalar, sihalar yaptık” propagandasını sokuşturmak ise yapılan işin amacı konusunda iyice kuşku uyandıran bir tutum.
Her ne olursa olsun, bugüne kadar eğitim sistemini reform adı altında defalarca hallaç pamuğu gibi atmış olan, sorunları çözemeyip büyüten bir iktidar artık reform yapma yetkisini kaybetmiş sayılmalıdır.