mustafa.domanic.diken@gmail.com
İtiraf etmeliyim ki ben Tayyip Erdoğan’ın rüşvet paralarını saklama derdindeki konuşmalarına şaşıran gruptayım. Erdoğan benim gözümde her zaman kendini Türkiye’de tek adam olma davasına adamış, bu uğurda hiç hata yapmadan, sabırla ve hesaplı bir şekilde hareket eden bir siyasetçiydi.
Hakkında çıkan onca söylentiye bu nedenle hep soğuk yaklaştım. Şimdi bir hayal kırıklığı içindeyim. Diktatör kalsaydı iyiydi, hırsızlık yakışmadı.
Siyasette düzgün insan niye yok?
Konuşmaları dinlemeden önce yazmak istediğim konu Türkiye’de düzgün insanların niye siyaset yapmadığı ve yapmaları için ne yapılması gerektiği idi. Başbakanın konuşmaları bu konudaki fikirlerimi pekiştirdi.
Türkiye’de temiz insanlar siyasete girmiyorlar, giremiyorlar, girseler “Milletten yüz bulamıyorlar” veya kirleniyorlar.
Sonuç olarak sivil hayatta çalışıp başarı kazanamayanlar veya ‘birilerinin adamı’ olmaktan rahatsızlık duymayanlar en tepelere çörekleniyor. Bizi bir nevi ‘hayattan yüz bulamayanlar lobisi‘ yönetiyor.
‘Başarı’lı örnekler
Haksızlık olmasın, yöneticilerimizin geçmiş başarıları yok demiyorum! Yunanistan’dan hiçbir şeysiz Türkiye’ye göçen, Erdoğan’ın İmam Hatip’ten arkadaşı, Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun Avcılar’da üç özel hastanesi var mesela.
En genç bakanımız 37 yaşındaki Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç kariyerine Cüneyd Zapsu’nun danışmanlığıyla başlamış, Erdoğan’ın kalem müdürü ve tercümanı olarak devam etmiş.
Erdoğan kasetlerinin montaj olduğunu ‘hisseden’ Bilim ve Teknoloji bakanımız Fikri Işık, özel bir okulda matematik öğretmenliği sonrası gıda sektöründe yöneticilik yapmış.
Çevre ve Şehircilik (İroni Bakanlığı) bakanımız İdris Güllüce ise kariyerini feci şekilde talan edilmiş İstanbul’un farklı bölgelerinde Belediye Meclislerinde ve Belediye Başkanlığı yaparak geçirmiş bir inşaat mühendisi…
Durum muhalefet için de pek farklı değil. CHP’nin garanti kazanacağını hesap ettiği belediyelerin adayları bu yüzden hep tartışma konusu. Beşiktaş’ta kaldırımları kimin yapacağına Ankara’da bazı pazarlıklarla karar veriliyor. Yeterince bağımsız vatandaş parti üyesi olmadığı sürece ön seçim de çözüm olmuyor.
Lobilerden nasıl kurtuluruz?
Peki, bu lobilerden nasıl kurtuluruz? Doğru insanları nasıl siyasete çekebiliriz?
Bu konuda ilk akla gelen cevap siyasi partiler yasası, siyasetin finansmanı kanunu, ön seçim zorunluluğu gibi büyük ve önemli reformların gerçekleştirilmesi. Fakat ne yazık ki bu konularda reform yapabilmek için öncelikle yönetir konumda olmak gerekiyor. Tavuk-yumurta ilişkisi yani.
Tek seçenek
Dolayısıyla geriye kalan tek seçenek kanuna gerek duymadan ‘neyin veya kimin siyaseti’ yerine ‘nasıl siyaset’ sorusuna odaklanmış ve belirli şeffaflık ve katılımcılık kurallarını genlerine işlemiş bir hareketin, saygıyı hak eden bir siyaset yapış biçimini ortaya koyması ve dahası iktidar olması. Çünkü ancak saygın bir siyaset doğru temsilcileri içine çekecek, barındıracak ve ödüllendirecektir.
Bu tarz bir hareketin siyasette tutunamayacağını, dolayısıyla iktidara gelip yukarıda bahsettiğim reformları gerçekleştiremeyeceğini düşünebilirsiniz. Geçmiş ideolojik sınırlar içinde düşündüğünüz sürece haklısınız.
İdeoloji ikinci plana atılmalı
İşte bu yüzden bu hareket ideolojiyi ikinci plana atmalı. Nasıl siyaset yapacakları konusunda aynı fikirde olan ve Türkiye vizyonları aşağı yukarı uyuşan temsilcileri kültürel eğilimleri, tarihi okumaları farklı olsa bile aynı çatı altında barındırabilen bir koalisyon olmalı. Çünkü artık ancak yeterince büyük ve yeterince temiz bir koalisyon bu milletten yüz bulabilir.