MURAT SEVİNÇ
Cuma akşamı geç saatte eve doğru yola çıkıyorsunuz. İş güç var, sınav kâğıtları var. Çıkarken binanın açık kalan ışıklarını söndürüyorsunuz. Kamunun elektriği boşa gitmesin, öyle öğretmişler.
Ankara yolları epey boşalmış o saatte. Telefon geliyor. ‘KHK yayınlanmış ama çok yoğun sanırım, giremiyorum’ diyen bir ses.
Ömrünüzün yarısında OHAL ve KHK anlatmışsınız. İlk kez siz/arkadaşlarınız anlattığınız o KHK’lara ‘konu’ oluyor. Arabayı yana çekip bit kadar telefon ekranından Resmi Gazete okumaya çalışıyorsunuz. Önce üniversitenizin adını buluyorsunuz. Sona isim sırasına göre kendi isminizi arıyorsunuz. Yok.
Dikkatinizi çeken ilk isim fakültenizin tarih hocası oluyor. Geçen dönem Atatürk İlkeleri dersi elinden alınanlardan. İmzacı. Faruk Alpkaya. Benden önce girmiş fakülteye. 20 küsur yıldır, güzel günler ve kötü günler yaşayarak, bir gün hoş ve bir gün sert tartışıp ve kavgalaşıp bir küs ve bir barışık, arkadaş olmuşsunuz.
‘Abi’ gördüklerinizden. Nevi şahsına münhasır. Her dönem, bir gün bile şikâyet etmeden yüzlerce öğrencinin dersine girip ortaöğretim tornasından çıkmış çocuklara, yaşamda ve tarihte farklı yollar, patikalar olduğunu, olabileceğini fark ettirmeye çabalamış.
Emekçi. Çaycımızla, temizlikçimizle arkadaş…
Fransa’da, Jean Paul Sartre Cezayir’e müdahaleye karşı eylem yapınca, onun tutuklanmasına karşı çıkan Cumhurbaşkanı De Gaulle, “Sartre Fransa’dır!” der. Der tabii, herif Fransız!
Faruk da SBF’yi SBF, akademiyi akademi yapan, akademinin tümüyle vasata teslim olmaması gerektiğini hatırlatan insanlardan biri. Biliyorum, şimdi çok gülecek, dalgasını geçecek bu satırlarla! Ha okursa tabii.
Belki de “Okumadım, kötü yazıyorsun neyini okuyacağım” vs. der. Olsun…
Arabada, yol kenarında, listeye bakıyorum. Maliye’den Özlem Albayrak’ı da ihraç etmişler. ABD’deki çalışmasını yeni bitirip dönmüştü. ‘Yahu nasıl bir gerekçe bulmuş olabilirler ki?’ diye düşündüm. İmzacılığı dışında. Kafası iyi çalışır, alanına hâkim, çok da çalışkan; bu yüzden mi?
Bilemiyoruz ki, gerekçe de söylenmiyor çünkü. Resmi Gazete’de bir isimsiniz, hepsi bu.
İletişim’den Sevilay Çelenk. İmzacı. Eski Mülkiyeliler Birliği başkanı, sevgili Sevilay. Bir yıldır profesörlük ataması yapılmıyordu. Anladık şimdi neden yapılmadığını. Nefis yazılar yazan, duyarlı, güler yüzlü Sevilay. Listeye eklenivermiş adı.
Yine, İLEF’ten Tezcan Durna, Eğitim’den Işıl Ünal, Mehmet Sungur; DTCF’den Süreyya Karacabey. Tabii bir de hiç tanışmadığım meslektaşlar.
Hala arabadayım. Yol kenarında. İzmir’den Nilgün Toker ve Melek Göregenli hocaların adını okuyorum. Ardından Serdar Tekin’i, Cuma Çiçek’i…
Hukuk’tan Cenk Yiğiter. Sevgili Cenk, neredeyse tek başına mücadele ediyordu, sayın okulunun daha da sayın yöneticileriyle. ‘Vekil sayın’ ama, ‘asli sayın’ değil…
Munzur’dan asistan Savaş Dede’yi gördüm. İmzacı. Savaş, benimle tez yazıyordu. Tanıdığım en akıllı ve çalışkan adamlardan biri. Mahkemelerin ‘mutfağına’ dair bir hukuk sosyolojisi tezi. Böylece Munzur Üniversitesi de imzacı akademisyen tehlike ve tehdidinden kurtulmuş, arınmış oldu.
Eskisinden çok daha huzurlu ve nitelikli bir üniversite artık Munzur. Kutlamak gerek…
Yargıdan umut yok
OHAL KHK’leri ile yapılamayacak ne varsa, yapılmaya devam ediliyor. Haklı eleştiriler yöneltenler ya duyulmuyor ya da her zaman olduğu gibi hakarete uğrayıp hedef haline getiriliyor. Yargıdan umut yok. Geçelim.
Belki AYM bir işe yarayabilirdi. Ancak, ‘aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan ve aslan (toplam 17 aslan)’ AYM üyesi, OHAL KHK’lerini incelemeyi reddedince o yol kapandı.
17 büyük hukuk insanı. 17 yüksek hâkim. Nasıl bir aydınlanma yaşadılarsa artık Ahlatlıbel’deki yeni binalarında tüm kritik kararlar ‘oy birliğiyle’ çıkıyor. Tam da ‘birliğe’ ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde…
‘Hakikat’ değişmiyor
Sosyal medyayı takip etmedim. Herhalde yine aynı şeyler yaşanıyordur. Çok sevinenler vardır. Memleketin tapusuna sahip olduğunu düşünen nohut kafalılar, yine ‘Ülkenin ekmeğini yiyenler’ nevinden saçmalıyordur.
Yaşamı boyunca hiç geçmeyeceği bir köprü için 20 yıl bir şirkete ödeme yapacak olanlar, nitelikli kamu hizmeti sunan insanlar artık maaş alamayacağı için, muhtemelen çok mutludur.
Amma velâkin, ‘hakikat’ değişmiyor işte.
İnsan, adı bir KHK’ye girince düşüncesini değiştirmiyor. O KHK, sevgili hoca ve arkadaşlarımızın, hoca ve arkadaşlık vasıflarını ortadan kaldırmıyor.
O isimleri listeleyenler, daha iyi yönetici ve insan ve akademisyen olmuyor.
Birileri ekmeğinden olduğu için sevinenler, daha çok ekmeğe kavuşmuyor. Daha iyi bir ülkede, daha insanca yaşamıyor. Mutsuz kitleler, daha mutlu olmuyor.
Nitelikli bir akademisyen işinden olduğunda, akademinin geri kalanı daha nitelikli hale gelmiyor. Sevinen dangalaklar, daha muteber olmuyor. Onlara hiç kimse, bir gün öncesinden daha fazla değer vermiyor. Daha iyi yazılar kaleme alamıyorlar. Daha iyi ders anlatmıyorlar.
Vasatın ve perişanlığın saadeti
Bugün ihraç edilen arkadaşlarımızın tümü, öncesinde bir Kürt’e ya da örneğin türbanlı öğrencisine yerleşke kapılarında yapılan haksızlıklara karşı çıktıklarında ve o günlerin muktedirlerince türlü haksızlığa uğratıldıklarında yine mutlu oluyordu bugün mutlu olan beş para etmez vasat.
Sevinenler, içinde yaşadıkları dünyalarının daha sıradan hale gelişinden, çevrelerinin kendilerine daha fazla benzemesinden mutlu oluyorlar; ancak bu, vasatın ve perişanlığın saadeti.
Aynen 12 Eylül’de darbeci general ve sivillerin gerçekleştirdiği tasfiyeye sevinenlerin coşkusu gibi. Ne eksik ne fazla…
Hakikat olan, bunlar. İyi hoca iyi hocadır. Nitelikli akademisyen nitelikli akademisyendir. Değerli entelektüel değerli entelektüeldir. Hiçbir KHK, bu vasıfları ortadan kaldıramaz. Olan memlekete, öğrenciye olur. Oluyor da…
Şeker kardeşim, bir insan işkence gördüğünde her insan görüyordur. Bir insanın hakkının yenmesi, diğerlerine yöneliktir. Bir insanın karşılaştığı adaletsizlikle, her birimiz muhatap olmuşuzdur.
Mesele şu ki, bugün yalnızca ‘izleyen’ o herkes, yarının mağdurudur. Ama bilmez, aslında yapılan her kötülüğün o gün kendine de yapılmış olduğunu.
Anlatamazsın, ne yapsan anlatamazsın. Yaşar ve görür. Ne yazık ki…
Sevgili hoca ve arkadaşlarımız, sevgili hoca ve arkadaşlarımızdır. Sevgiyi ve saygınlığı ‘hükme bağlayacak’ bir ‘hukuk normu’ görülmedi bugüne dek.
Onlar saygınlıklarını kararnameyle kazanmadı ki onunla kaybetsinler…
* Bu yazı, ilk olarak 7 Ocak 2017 tarihinde yayınlanmıştır.