Toplumun geniş kesimlerinden akan yardımlar iktidar güdümündeki hamaset rüzgârıyla değil; sahici bir dayanışma ruhuyla gerçekleştiriliyor. İktidarın her vesileyle hedef tahtasına koyduğu meslek örgütleri, sendikalar, sol/sosyalist siyasetler toplumsal dayanışmanın örgütlenmesinde öncü bir rol üstleniyor.
Devlet imkânlarıyla yıllardır semirtilen dinci, sağcı yapılar afetle mücadeleye müdahil olmak için iktidardan icazet beklerken, yurtsever-devrimci binlerce insan özgücüyle sahada gece gündüz demeden didiniyor. Yurttaşlar, resmi makamların çağrılarına değil de toplumsal dayanışmanın odağı olan sembol isimlere ve sivil kurumlara itibar ediyor.
Özetle toplum kenetleniyor, kendi başının çaresine bakıyor, tek adam rejimi ise çözülüyor.
Muktedirlerin kamplaştırıcı, ötekileştirici diline rağmen Türkiye toplumu hâlâ bir arada durabiliyor. Çünkü toplumsal dayanışmanın tutunacak tek dalı olduğunu biliyor.
Öte yandan kamuculuğun, laikliğin, demokratik kurumların altının oyulduğu bir ülkede can güvenliğinin de olamayacağını çok acı bir biçimde deneyimliyor.
Bu yıkımları, bu kayıpları, bu ıstırabı bir daha yaşamamak için depremde gösterdiğimiz dayanışmanın bir benzerini daha eşitlikçi ve özgür bir ülke kurma mücadelesinde yinelememiz gerekiyor.