Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Resmi rakamlara göre 53 binin üzerinde insanın hayatını kaybettiği, on binlerce binanın yıkıldığı, kentlerin yerle bir olduğu depremin üzerinden neredeyse iki yıl geçmiş ve bilanço acıklı. Depremden hemen sonra yapılan “Hesabı sorulacak” açıklamalarının bir karşılığının olmadığı da anlaşılıyor. Marmara Depremi’nden bir farkı yok. Müteahhitler, denetim elemanları sorunlu ancak tarım arazilerini imara açan, binaları denetlemeyen, küçücük alanlara onlarca kat izni veren bürokratların, belediye yetkililerinin bir sorumluluğu bulunamamış bunca zamandır.
İçişleri bakanının verdiği bilgiye göre, 11 kenti etkileyen deprem dava ve soruşturmalarında sadece 437 soruşturma izni istenmiş. Kaç kişiyi kapsadığı, kimler için soruşturma izni istendiği belirsiz. İşlemler yürüyormuş. Bu başvuruların çok büyük bölümü ile ilgili bilirkişi raporları hazırlandı, davalar açıldı. Kimin sorumlu olup olmadığını tespit etmek de yargının işi. Ancak İçişleri Bakanlığı’nın çalışmaları sürüyormuş. Kaç yıl devam edecek bu çalışmalar, nihayetinde kaç kişi için soruşturma izni verilecek, belirsiz. O zamana kadar suçların zamanaşımına girip girmeyeceği de öyle ancak anlaşılıyor ki cezasızlık yine geçerli olacak.
Deprem bölgesinde normalde deprem suçlarından soruşturulması, yargılanması gereken bürokratlar, belediye görevlileri görev yapıyor. İmar planlarını hazırlayan belediyeler, tarım arazilerini imara açan, yıkılan binalara onay veren belediyeler görevde. Nedense akıllara ‘kayyım’ ataması yapılması da gelmemiş… Masum görünüyorlar demek… Türkiye, bir anda, birkaç saniye içerisinde 53 bini aşkın insanını kaybetti. 53 bin… Yakınlarını, arkadaşlarını, çevrelerini sayarsanız rakamın büyüklüğünü anlarsınız. O birkaç saniyenin arkasında uzun yılların, rantın, rüşvetin, ihmalin, vurdum duymazlığın bulunduğu açıkça ortada. Ama kimseyi rahatsız etmiyor. Çelikten bir dokunulmazlık zırhı, iktidara yakın kim varsa, tamamını sorumluluktan kurtarıyor. Ve bunun adı da devleti yönetmek oluyor, ‘devlet adamlığı’ oluyor… O devletin çatısı altında yaşayan insanlar ise yok yere ölüyor. Ve belli ki her biri öldüğüyle kalıyor.