NEVŞİN MENGÜ
@nevsinmengu
Türkiye’de şu anda tek karar alıcı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan. Yeni sistem bunu gerektiriyor. Cumhurbaşkanı karar alırken tabanını dinlediği inancında. Taban ise daralmakta ve yaş almakta. Erdoğan’ın bir arada tutmak zorunda olduğu taban Türkiye’ye çok dar bir elbise giydirmeye çalışıyor.
Bütün bu Z kuşağı tartışmasında şunu anladık: İletişim devrimiyle beraber doğmuş yeni kuşak muhafazakar değerlerden uzaklaşıyor. Z kuşağı tanımı Türkiye’yi tam anlatır mı anlatmaz mı tartışması bir yana, son yerel seçimde sonuçları da genç seçmenin AKP’ye oy vermek yerine muhalefet partilerine oy vermeyi tercih ettiğini gösterdi.
Ne var ki, bunun başka bir sonucu var. Prof Dr. Ali Çarkoğlu, Yetkin report sitesindeki yazısında 10 senedir devamlı bazı eğilimleri ölçtüklerini söylüyor. Ve şu veriyi aktarıyor: 2013’e kadar yüzde 9 ile 14 arasında seyreden “Türkiye’nin şeriatla yönetilmesini istiyorum” diyenlerin oranı yüzde 22’lere çıkmış.
Alt alta koyduğumuz rakamlara ve reel siyasete baktığımızda karşılaştığımız durum şu: AKP tabanı yaşlanıp daraldıkça radikalleşiyor.
Bundan sonrası tabiri caizse her anlamda yokuş aşağı. Tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan misali, gitgide radikalleşen tabanı konsolide etmek için Erdoğan radikal adımlar atmak, taban da o radikal adımlara alışıp daha fazlasını isteme eğiliminde.
Ne var ki bu yeni konjonktürle beraber yeni bir vesayetin içine düşmüş görünüyoruz. Murat Yetkin’in sitesinde yayınladığı yazısından öğreniyoruz ki, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili bir ekip Cumhurbaşkanı Erdoğan için değerlendirme raporu yazmış.
Raporda, ‘İstanbul Sözleşmesi kadın ve erkek ilişkilerinde sonu cinsiyetsizliğe varan bir ideolojiyi dayatıyor, kadınları erkekleştiriyor, erkekleri kadınlaştırıyor’ gibi tespitler var. Raporu yazanlar arasında Abdurrahman Dilipak, Hayrettin Karaman gibi isimler ve Erdoğan’ın imam hatip lisesinden bir öğretmeni var. Bu kişilerin toplumdaki karşılığı ne belli değil. Rapor cumhurbaşkanına, halkın (bunu aslında bir arada tutmaya çalıştığı AKP tabanı olarak okumak lazım) İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak istediğini düşündürtüyor.
Bir başka anket İstanbul Ekonomi ve Araştırma’nın sözleşmeyi kaç kişi biliyor konulu anketi. Anketten, katılımcıların yüzde 51.7’sinin İstanbul Sözleşmesi’nin ne olduğunu bilmediğini öğreniyoruz. Bir kısım bunu Boğazlarla ilgili Montrö Sözleşmesi ile karıştırıyor. Sözleşmeyi bilen yüzde 39.5’lik kısım sözleşmeden çıkılmaması gerektiği görüşünde. Sözleşmeyi bilip çıkalım diyenler ise yüzde 8.8.
İşte nur topu gibi yeni vesayetimiz. Toplumun küçük bir kesiminde karşılık bulabilen yaşlı erkeklerden oluşan kadrolar tüm toplum adına konuşup karar mekanizmalarında etkili oluyor. Toplumu sadece bu kadrolardan ibaret gören cumhurbaşkanı, toplumdan kopuk bu grupları dikkate alarak kararlar veriyor. Toplumun geri kalanı bu vesayet odaklarının dar perspektifleriyle tasavvur ettiği bir Türkiye’de yaşamak zorunda kalıyor.
Demokrasi aslında tam da bu olmasın diye kurulmuş bir sistem. Demokrasi rejimlerinde farklı kurumlar ve erklerin birbiri üzerinde denetim mekanizması oluşturup bir kesimin diğer bir kesim üzerinde tahakküm kurmasını engellemesi öngörülüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ikinci yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmada, bu sistemin ne kadar hızlı işlediğiyle övündü. Evet hızlı işliyor işlemesine ama hız felaket getiriyor. 70 yaşlarında muhafazakar erkekler kendilerince bir okuma yapıyor bunu da siyasetin gereği diye 80 milyonluk Türkiye’ye dayatıyor. Kusura bakmayın ama bu elbise Türkiye’ye dar geliyor.