MESUDE DEMİR
@mesudedemirr
Kansere yol açabilen genetik mutasyonlar ebeveynden çocuğa bir ‘miras’ gibi geçebiliyor. Erken tanı için tarama yöntemleri değerini koruyor. Ancak mevcut genetik testlerle fazlası mümkün.
Fotoğraflar: Diken
Teksas Üniversitesi MD Anderson Kanser Merkezi’nden tıbbi onkolog Prof. Dr. Banu Arun bu istenmeyen mirasın kuşaktan kuşağa aktarılıp aktarılmadığını anlamak için meme kanseri tanısı alan tüm hastaların genetik test yaptırması gerektiğini söyledi.
Yaklaşık 25 yıl önce yumuşak doku kanserine yakalanıp tedaviyle atlatan Genç Birikim Derneği Başkanı Salih Yüce yaşadığı Muş’ta düzenlediği 11’inci Uluslararası Onkoloji Günleri’nde 10 ülkeden toplam 350 kanser gönüllüsünü, hastasını, hastalığı geride bırakanları hem birbiriyle hem sağlık profesyonelleriyle buluşturdu. Deneyimler paylaşıldı, bilgiler tazelendi. Üç günlük programda ayrıca meme kanserine karşı farkındalık yaratmak için yürüyüş yapıldı.
Hastada mutasyon varsa, birinci derece akrabasında risk yüzde 50
Konuşmacılardan biri de özellikle meme kanseri üzerine çalışan Arun’du. Arun Diken’in sorularını da yanıtladı.
Genetik testler henüz mamografi gibi bir tarama yöntemi olmadı. Meme kanserlerinin sadece yüzde 10-15’i kalıtsal. Ancak sıklığını düşününce bu da önemli bir oran. Yine de bildik tarama testlerine göre daha zor ve maliyetli olan genetik testlerle herkesin taranması henüz önerilmiyor. Ancak kendisinde veya ailesinde meme kanseri öyküsü olanların bu miraslarını, sonraki kuşaklara aktarıp aktarmadıklarını anlamanın tek yolu bu.
Anne ya da babalarından genleri mutasyona uğramış olarak alan çocukların ileri yaşlarında kansere yakalanma olasılıkları ortalamanın çok üzerinde. Buna karşılık genetik testler 18 yaşın altına yapılmıyor.
Ailede kanser öyküsü, birinci derece kan bağı olan bir akrabanın (ebeveyn, kardeş veya çocuk) veya ikinci derece kan bağı olan bir akrabanın (teyze, amca, büyükanne, büyükbaba veya üvey kardeş) meme kanseri veya başka bir kanser türüne yakalanması anlamına geliyor.
Arun eğer bir hastada mutasyon tespit edildiyse birinci derece akrabaların genetik mutasyonu taşıma riskinin yüzde 50 olduğunu söyledi. Bir mutasyon tespit edildiğinde, ikinci derece akrabaların da testi yaptırmasını önerdi.
En çok bilinen BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonları. Hollywood yıldızı Angelina Jolie’nin bu testleri yaptırması ve mutasyon saptanınca meme ve yumurtalıklarını aldırmasının bilinirlilikte payı var. Ayrıca PALB2, ATM, CHEK2, PTEN, TP53, CDH1, STK11, NF1, MLH1, MSH2, MSH6, PMS2, EPCAM, BRIP1 ve başka gen mutasyonlarının da bu ve başka kanserlerle ilişkisi var.
‘Testte yaş sınırı kalkmalı‘
BRCA1 ve 2 meme ve yumurtalıkların yanı sıra, pankreas, melanom (cilt kanseri) ya da prostat kanserlerine de yol açabiliyor. Örneğin meme kanseri annenin oğlunun pankreas ya da prostat kanserine yakalanma riski önemli oranda artıyor.
Arun ayrıca 45 yaş, hatta yeni kılavuzlara göre 65 yaş altı meme kanseri tanısı almış bütün hastalarda genetik tarama önerdiklerini söyledi. Üçlü negatif meme kanseri olan hastaların hepsinin kaç yaşında olursa olsun bu testi yaptırmasını öneren Arun şunları ekledi: “Bana kişisel olarak sorulursa, testte yaş sınırını kaldırırım. Meme kanseri tanısı almış bütün hastalarda yapılmasında fayda var. Bu bilgi çok önemli. Çünkü mutasyon nedeniyle yıllar içinde örneğin diğer memede, yumurtalıklarda yeniden kanser gelişebilir. Koruyucu cerrahiyle önlem almak mümkün. Gen sayısı arttıkça önerilerimiz değişiyor.”
Testler Türkiye’de yapılıyor
Genetik testler Türkiye’de de yapılıyor. Örneklerin yurtdışına gitmesine hiç gerek yok. Kandan ya da ağızdan tükürük örneği alınarak bakılabiliyor.
Arun bu testlerin önemini anlatmaya şöyle devam etti: “Sonuçları çok önemli. Çünkü genetik testler kişiye özgü tarama fırsatı veriyor. Meme kanseri olmayan kişilerde mutasyonu bulduğumuzda tarama programlarına daha erken alıyoruz. Örneğin mamografiye 30 yaşında başlayabiliyoruz. 25 yaşından itibaren MR’la (manyetik rezonans) tarayabiliyoruz.”
Söz konusu genetik testler sadece riski belirlemek için değil, tedavi planlaması için de önemli. Arun, “Mutasyonların olduğu hastalarda, genetik testin pozitif olması tedavi için de çok yönlendirici. Örneğin PARP inhibitörleri denilen ilaçları meme, yumurtalık, pankreas, prostat kanserlerinde kullanıyoruz. Bunlar tablet ve standart ajanlarına göre çok daha az yan etkili.”
‘Vah vah, tüh tüh demek için yapmıyoruz‘
Genetik tıp uzmanı Prof. Dr. Ahmet Yeşilyurt da genetik testleri ‘vah vah, tüh tüh’ demek için yapmadıklarını söyledi: “Bazen ‘Şiimdi kurcalamayalım, çıkar mutlaka’ deniyor. Varsa bilelim, kimse gözünü kapatıp ‘Çukur varsa görmemeyim, moralim bozulur’ demiyor. Bildiğimiz yerden, kolay kolay gol yemiyoruz. Bilmek güç. Bildik şeylerden korkmamak lazım. Bazı önlemlerle kanserin başlamamasını ya da çok geç başlamasını sağlayabiliyoruz. En kötü senaryoda çok erken yakalayabiliyoruz. Yapacak birçok şey var.”