Narin’i arıyoruz. Onunla birlikte kaybolan adaleti de arıyoruz. Kayıp tüm çocukları da arıyoruz. Ailelerinin insafına terk edilen çocukları, tarikat ve cemaatlerde geleceği yok olan çocukları, depremde kaybolan çocukları arıyoruz. 3 gün sonra aranmaktan vazgeçilen, kimsesiz sanılan çocukları arıyoruz.
Narin’i ararken aslında nasıl da çürümüş bir sistemle karşı karşıya olduğumuzu da gördük. Narin ile ilgili aramaların titizlikle yapıldığı sıklıkla ifade edilse de hala, “Narin nerede?” diye soruyor olmamız utanç verici. Sonra hatırlıyoruz tabii. Onca şüphe varken aydınlatılmamış olan Rabia Naz’ın ölümünü. Gülistan Doku’yu dört buçuk yıldır bulmadıklarını. Şüphelinin nüfuzlu kişilerle bağı var diye üzerine gidilmeyişini hatırlıyoruz. Asla unutmuyoruz. Şimdi de Narin mi yer yarıldı da içine girdi?
Narin’in kaybı ile ilgili çelişkili ifadelerden, bilgi kirliliğinden bahsediliyor. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nin, DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü’nün, TJA’nın ve CHP Kadın Kolları Başkanı’nın köye gitmesinin ardından hızla yayın yasağı getiriliyor. Küçük bir köydeki çocuğun kaybı bu kadar büyümez sandılar ama biz hala Eylül ve Leyla’yı unutmadık ki. Yüreğimiz o köyde atıyor. Kimseyi zan altında bırakmayalım ama anlaşılamayan, ulaşılamayan o kadar çok şey var ki…