Amerikan savaş gemisi İzmir’e demirlemişken, güya Filistin’le dayanışma adına kahve dükkanı ve hamburgerci basan İslamcılar ne yapıyor? Elbette ki hiçbir şey. Amerikan gemileri söz konusu olduğunda birden devreye stratejik akıl, diplomasi, yükümlülükler, sorumluluklar, itidalli davranmak geliyor. Oysa mesele bunların hiçbiri değil, mesele İslamcılığın sahte anti-emperyalizminin hakikat duvarına her rastladığında oraya toslaması ve bütün fantezi evreninin darmadağın olması, çaresiz kalması.
İslamcıların suskunluğunu görüyoruz, peki ya seküler milliyetçiler, Türkçüler, Enver Paşa’cılar, “Zulme karşı mukavemet”çiler, onlar nerede, onlardan bir ses duyabiliyor muyuz? Duyamayız, çünkü istediği kadar kendisini siyasal İslam’ın antitezi olarak sunsun, seküler milliyetçilik ya da Türkçülüğün günümüzdeki herhangi bir versiyonu, emperyalizmle de ABD’yle de herhangi bir şekilde cepheden yüzleşmeyi göze alamaz, çünkü Türk sağının bütün versiyonları geçmişte olduğu gibi bugün de ancak emperyalizmin kucağında var olabilir, ancak öyle yaşayabilirler.
Esas antitez aranacaksa bakılacak yer ise bellidir. Esas antitez, sağın karşısına çıkarılan başka bir sağcılık değildir; emperyalizmin içsel bir olgu olduğunu bilip Türkiye’nin sermaye düzenini işaret edenler, siyasetin ilk sırasına emek-sermaye çelişkisini yazanlardır, Şimşek programına karşı çıkanlar, kamucu-halkçı bir ekonomi modelini savunanlardır. Bugün emek-sermaye çelişkisinden yola çıkıp mevcut sömürü ilişkilerini ilga etmeyi hedeflemeyen hiçbir siyasi akım antiemperyalist olamaz.