AYŞE DENİZ YURDAKUL
@denizyurdakul
Isparta’nın Atabey İlçesine bağlı İslamköy’ün yeşilliklerinde koyunlarını otlatan cılız, koca kafalı, cin bakışlı Çoban Sülü, ya da öğretmenlerinin taktığı isimle ’57 Süleyman’ ufka dalıp büyük adam olma hayalleri kuruyordu.
Okuyup mühendis olacak, köyüne su getirecekti. 1935 yılında köyünün ilkokulunu bitirdi, ortaokul ve liseyi ‘leyl-i meccani’ yani parasız yatılı olarak Isparta, Muğla ve Afyon’da okudu. Liseyi bitirince İstanbul Teknik Üniversite’sinin sınavına girdi ve inşaat mühendisi olarak mezun oldu.
Daha sonra ülkesinde başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapan Çoban Sülü, yani Süleyman Demirel artık Barajlar Kralı diye anılıyordu ve sadece kendi köyüne değil Anadolu’nun pek çok yerinde susuzluktan kırılan köylere suyu götürdü.
Demirel’in üniversitede okuduğu yıllarda, Mardin’in Savur ilçesinde, sekiz çocuklu çiftçi bir ailenin yedinci çocuğu olan Aziz Sancar dünyayı geldi. Aziz; Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ona sunduğu imkanlarla okuyup bilim insanı olacak ve Barajlar Kralı Çoban Sülü’nün hayata gözlerini yumduğu 2015 yılında Nobel Kimya Ödülünü kazanacaktı.
Soma’nın kömür gözlü çocukları
Aynı yıllarda, Atatürk Cumhuriyetinin ilk kadın öğretmenlerinden biri olan babaannem, Vali olan kocasını kaybettikten sonra üç çocuğu ile birlikte Ankara’ya geldi. Hepsi okuyup mühendis, avukat ve hariciyeci oldular. Mühendis olan benim babamdı ve o meşhur termik santralin yapımında görev almak için Soma’ya geldiğinde ben ilkokuldaydım.
Küçücük madenci kasabasının sıradan bir okulunda çok iyi bir öğretmene emanet edildim. Kömürlükten bozma sınıflarımızda soba ile ısınıyorduk ama hepimiz çok çalışıyorduk. “Onlar bir çalışıyorsa biz beş çalışacağız” diyordu Sevgi hocamız, büyük şehirlerdeki çocuklara atıf yaparak, “asla geriye düşmeyeceğiz.”
En sevdiğim arkadaşlarım Şule ve Metin’di. İkisi de gecekondu mahallesinde yaşayan madenci çocuklarıydı. Okul çıkışında Şule’lerin evinin olduğu yere giderdik. Metin okuldan sonra ayakkabı boyayarak harçlığını kazanmak zorundaydı. Şule’yle ben, bahçedeki çınar ağacının dallarına tüneyip Şule’nin annesinin elimize tutuşturduğu salçalı ekmekleri yiyerek Milliyet Çocuk Dergisi okurduk. Soma’nın kömür karası sinmiş sokaklarında, aydınlık bir gelecek hayal eden, her şeyden biraz mahrum ama çok mutlu çocuklardır.
Sevgi hocanın öğrencileriyiz
Nitekim Sevgi Hoca’nın yetiştirdiği o sınıfın bütün çocukları okuyup bir yerlere vardılar. Metin, Ziraat Mühendisi oldu, Şule ise hemşire; bana gelince beşinci sınıfın sonunda girdiğim Özel okullar ve Anadolu Liseleri sınavından çok yüksek puan alıp derece ile Ankara Koleji’ni kazandım. Bir fakir madenci kasabasının küçücük devlet okulu beni en iyi şekilde eğitmişti. Sevgi Hocam haklı çıkmıştı; Ankara, İstanbul’da en gözde okullarda okuyan çocuklarla yarışıp yarıştan onlarla eşit hatta onlardan ileride çıkabilmiştim.
Gençler bu anlattıklarımı uzak diyarların unutulmuş masalları gibi okuyordur belki…
Yeni Türkiye’nin eğitim krizi
Yeni Türkiye’de kocaman bir eğitim krizinin içindeyiz. Devlet okullarının büyük bir kısmı imam hatipleşti. Yanlış bir taşımalı eğitim sistemine yönelindiği için 2002 yılından günümüze kadar yaklaşık 20 bin köy okulu kapatıldı. Öğretmenler köylerden çekildi, köylerde devletin tek temsilcisi olarak imamlar kaldı. 4+4+4 sistemine geçildikten sonra okullaşma ve okulda kalma oranları hızla düştü. Özellikle kız çocukları söz konusu olduğunda bu oranlar daha da düşüyor.
Özel okullardan 250 bin öğrenci kaydını sildirdi
İmam Hatipler dışında kalan devlet okullarının sayısı yeterli değil. Bu yüzden, özellikle kentli veliler çocuklarının eğitimi için özel okullara yöneldiler. Çok sayıda özel okul açılınca eğitim ticarete dönüştü ve kalitesi azaldı. Özel okullarda çalışan öğretmenlere çok düşük ücretler ödeniyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi son iki senede hızla artan enflasyon ve yaşanan ekonomik kriz sonucunda özel okul fiyatları astronomik hale geldi. Beyaz yakalı anne babalar artık çocuklarının okul taksitlerini ödeyemez durumdalar. BBC Türkçe’nin haberine göre özel okullarda daha şimdiden 250 bin öğrenci kaydını sildirmiş.
Özel okul ücretlerini artık ödeyemeyen ailelerin çocukları da devlet okullarına geçince zaten çok kalabalık olan devlet okullarında daha da büyük bir birikme olacak. Çocuklarımız birbirinden çok farklı müfredatlarla eğitim görüyorlar, parasız eğitme ulaşım imkanı azaldı, eğitimde eşitlik ilkesi ise geçmişte kaldı. Her köşe başına açılan, çoğu paralı, merdiven altı üniversiteler gençlerin işsizler ordusuna katılımını üç dört sene geciktirmekten başka hiçbir işe yaramıyorlar.
Mardin’de, İslamköy’de, Soma’daki çocukların gözlerindeki umut çoktan söndü. Artık ‘okuyup büyük adam olmayı’ değil, BİM’de, A101’de kasiyer olmayı ya da şanslılarsa eğer ülkeden kaçıp gitmeyi hayal ediyorlar. Yeni Türkiye, Eski Türkiye’nin dedelerine verdiği imkanı torunlarına veremiyor.