Bayraktar’ın (Aslında en başından kabul ettiği) ifşaları yeniden gündeme taşıması anlık bir tepkinin ürünü değil…
Önü sonu nispeten düşünülmüş bir hazırlığa dayanıyor…
Haklı olarak odağa alınan değerlendirmelerinden önce, 28 Ağustos 2021 günlü paylaşımları buna işaret ediyor…
Sonra söyleyeceklerinin adeta zemini döşenmiş:
“Hiçbir şeyi sorgulamayanlardan oluşan toplumlar sürekli kandırılmaya mahkumdur.”
“Tavassutla iş yapmanın birçok mahsurları var…”
“Açıkgözler, tatlı su kurnazları, tüfekçiler, çöpçatanlar ve çalışmadan edinenler bitiriyor bizi…”
Peker’in ifşaları motive etmiş olabilir mi?
Mağdur edilmişliğin (elbette hayli mütevazı) tepkisiyle hareket ettiğini göstermeye çalışması kadar, mesajlarını bir nevi felsefi tınılı sorgulamalar zemininde formüle etme gayreti de Peker’i hatırlatmıyor mu?..
Peki bir soru daha:
Bayraktar’ın şahsi mağduriyetinden isyankar sonuçlar üretmesinin yapısal kaynak ve dayanakları olabilir mi?..
Erdoğan’ın diğer liderlik paydaşlarını elemine ederek tüm parti yaşamını kendi etrafında dönmesi üzerine revize ederken…
Bir nevi ‘reis’ namlı kutsal lider halesini de örmesine bağlı olarak AKP’nin kurumsal parti kimliğini kaybetmesinden söz ediyorum…
Bilhassa son yıllarda hızlanan…
İktidar çevresinin adeta belli ailelere kadar daralmasının yarattığı huzursuzluk ve muhtemel komplikasyonlarına dikkat çekmeye çalışıyorum…
Cemil Çiçek’in, Bayraktar’ın açıklamaları üzerine, “O bakanlar Yüce Divana gitmelilerdi” eksenli beyanları da bu bağlama oturtulamaz mı?