Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Zaman kısacık bir mesafe kat etse bile teknik gelişim ortalama aktif insan ömrünün algılayamayacağı bir hızda ilerliyor. İşte, birim zaman başına düşen nesilleşmenin rayından çıkmasının temel sebebi budur. Yani her yeni nesil, henüz içselleştiremediği ve zaten geri kalmış bir kültür yükünün altında, gözünün önünde sürekli değişen aletlere alelacele yeni bir kültür daha biçmekle debelenirken buluyor kendini; dolayısıyla bir neslin yaşama bakışı ötekine göre bambaşka bir hal alıyor. Bu yüzden belirtildiği üzere henüz yakın bir tarihte otuz yıla bir nesil düşerken (Boomer) şimdi on yılda bir yeni nesil geliyor (X, Y, Z). Zaten aynı durum aletler için de geçerli; performanstaki en ufak iyileşme bile sanki tekniğe bir nesil atlatıyor. “Geleceğe Dönüş” şimdi çekilse, o zamanlar (1985’te) ancak otuz yıllık aralıklarla yaratabileceklerini düşündükleri nesil şoku etkisini artık sadece birkaç senelik aralıklar kullanarak oluşturabilirler.
Bu neden tehlikeli? Çeşit çeşit neslimiz olur işte, fena mı! Maalesef durum riskli. Çünkü sadece yeni nesiller hızlı oluşmakla kalmıyor, aynı anda eski nesiller de çabuk yaşlanıyor. Elbette bu eskiyen nesiller biyolojik değil ama kafa olarak geride kaldıkları için kültür üzerinden tekniği kavrama, böylece emeğe, ekonomiye, siyasete, yaşama katılma bağlamında tedavülden erken kaldırılıyor. (Ayrıca herhangi bir ekonomik-toplumsal sınıf bundan muaf değil.) Dolayısıyla, teknik-kültür uyumsuzluğu yanında bir de nesiller arası derin bir iletişimsizlik baş gösterecek. Genç olan nesil, güncel kalamadığı, kendini yenileyemediği sebebiyle haklı olarak bir öncekinden nefret edebilir; ama yukarıdaki tablo devam ettikçe kendisinin pabucunun dama atılması da bir o kadar hızlı gerçekleşecektir, belki daha da keskin şekilde.
Anlaşılacağı üzere en korkunç durum, bir neslin teknikle ilişkisi üzerinden yarattığı kendi kültürel ortamını benimseyemeyecek kadar az vakte sahip olması ölçüsünde nesiller arası kültür devresinin geri dönüşsüz olarak kopmasıyla oluşuyor. Tekniğin bizzat varoluşsal bir hafızanın aktarıcısı olduğunu göz önüne aldığımızda bunun tamamen gerçekleşmesi zor; ama bu aktarım işlevini de ancak kültürle temasının sağlam kalması halinde muhafaza edebileceğini belirtmiştik. Bu kopuşu ne engelleyebilir? Tekniğin gelişimini radikalce yavaşlatmak, hatta durdurmak mı? Hayır, tekniğin doğası böyle bir hamleyi baştan kabul etmiyor. O halde, belki teknik yerine düşünceyi yavaşlatmak, daha düşünceli bir tarzda yeniden yaratmak, daha doğrusu onu tekniğin aceleci hesaplamalarının, yararcı kararlarının güdümünden, keşmekeşinden kurtarmak gerekiyor. Tüm bunların farkında olacak anahtar bir nesil, devrenin yeniden irtibatlanmasına yardımcı olabilir.