AKP hükümeti ilk döneminde Radikal İslamcılığın önünde bir set görevi görürken siyasi dili de daha hassastı. O dönem itibariyle Erdoğan ve AKP’liler daha çok “demokrasi, insan hakları, Batı ile ortak değeler” vurgusu yapıyordu. Hatta Erdoğan Mısır’da laikliğin iyi bir sistem olduğunu bile söyledi.
Ancak son bir kaç yılda, özellikle Libya’nın karışması, arkasından Suriye’de çıkan iç savaş ve en sonunda da Mısır’daki darbeden sonra AKP iktidarının dili ve politikaları değişti. Yeni dil daha az uzlaşmacı ve Batı değerlerine vurgu yaparken daha çok “ümmet”, “din”, “İslam” gibi değerlere vurgu yapmaya başladı. Hatta daha çok Radikal/ Militan İslamcı gruplarla ilişkileri de sıklaştırdı.
AKP’nin yeni diliyle Batı ve demokratik değerler ötekileştirilirken özellikle cihatçıların kullandığı dil normalleştiriliyor. Ümmet vurgusu, İslami mücadeleye vurgu, Militan İslamcılığa sempatiyi artırıyor. Ayrıca Anti-Semitizim toplum tabanına yayılırken, Radikal İslamcı söylem de toplum tabanına yayılıyor.
Örneğin Rabia söylemi üzerinden insanlar Mısır’da öldürülen kız çocuğu ile daha çok empati kurarken, İstanbul’da polisin gaz silahıyla öldürülen Berkin Elvan’a daha az sempati besleniyor. Gazze’de olanlar daha çok gündemimizde konuşulurken, Gazi Mahallesi’nde olanlar daha az konuşuluyor.
Bu dil hâliyle AKP’nin tabanını daha çok İslamcı söyleme yöneltiyor. İslamcı söylemler ve semboller artık birer kahramanlık imgesi gibi görülmeye ve kullanılmaya başlandı.
Son yıllarda Suriye’de savaşa katılan “mücahit” sayısı 1980’lerde Türkiye Afganistan’daki savaşta katılan “mücahitlerin” sayısını geçmiş durumda. Bu Türkiye için tehlikeli bir trenddir…