BÜNYAD DİNÇ *
Çanakkale muharebelerinin geçtiği Gelibolu Yarımadası’na TOKİ konutları, alışveriş merkezleri, siteler, apartmanlar, yollar köprüler yapılsa nasıl olur?
Hem Osmanlı hem de başka ülkelerin şehitliklerinin, anıtlarının, siperlerin, toprağın altında ve üstünde korunmuş malzemelerin, kültür varlıklarının üstüne şehir kurulsa ne dersiniz?
Hani “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda” denebilecek bir yere?
Vatan savunmasında canını veren şehitlerin, gazilerin bu uğurda döktükleri kanın üstüne?
İktidar böyle bir işe kalkışsa…
Ya da bir şehitliği bir AVM’nin tam ortasına denk getirip hem alışveriş hem de şehit ziyareti diye yeni bir akım başlatsa…
Bütün yarımadayı böyle donatsa…
Müze biletiyle para toplamak yerine, ‘Şehit yatar Türk bakaar’ anlayışına son verip atıl duran bu ‘bomboş’ coğrafyayı betonlayarak ekonomik değer yaratsa…
AKP-MHP iktidarı işte tam da bunu yapıyor! Gelibolu Yarımadası’nda değil ama, Kanal İstanbul coğrafyasında!
Tam da orası

Fotoğraflar: Bünyad Dinç / Diken
Bu coğrafya İstanbul’un ve ülkenin tarihi açısından çok özel ve ayrıcalıklı bir yer. 93 Harbi’nde (1877-78 Osmanlı-Rus savaşı), Balkan Savaşı’nda (1912- 13) İstanbul’u işgalden koruyan savunma Kanal İstanbul coğafyasında yapılmıştır. Binlerce Osmanlı askeri burada toprağa düşmüş, gazi olmuş, Balkanlar’dan gelen binlerce göçmen yine burada hastalıktan, açlıktan, sefaletten bitap düşerek ölmüştür (İkinci Dünya Savaşı’nda büyük emeklerle, özveriyle hazırlanan savunma hattı da buradadır).
Bu bölge siperleriyle, koruganlarıyla, engelleriyle geniş bir savunma alanıdır. Bu savunma çabasında canını vermiş insanların yattıkları yerdir.
Osmanlı devleti bu savaşlar sonucunda çok toprak kaybetmiş, Bulgar ordusunu Çatalca’daki savunmayla durdurabilmiş, İstanbul’un düşmesini önlemişti. Bulgar ordusu gümbür gümbür Çatalca’ya kadar gelmiş, Osmanlı ordusu İstanbul’un düşmesini engeleyebilmek için Çatalca’nın batısında kalan bütün mevzileri çatışmadan boşaltmış ve savunma düzenini Büyükçekmece Gölü’nün ana su kaynağı kuzeydeki Karasu Nehri’nin doğusunda kurmuştu.

İşe yarar bir savunma cephesi için derinlik şarttır. İşte bu derin savunma cephesinin koordinatlarını kabaca şöyle verebiliriz: Büyükçekmece Gölü’nden kuzeyde Terkos Gölü’ne çizilen bir hatla Küçükçekmece Gölü’nden kuzeyde Karadeniz’e çekilen hat arasında kalan bölge. Kanal İstanbul’un etrafındaki yapılarla kurulacağı yer de tam burası.
Osmanlı komuta merkeziydi

Yıkılan tabyanın uydu görüntüsü.
Geçen hafta Ekrem İmamoğlu, hapishaneden yaptığı sosyal medya paylaşımında “Avrupa Yakası’nın en önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı’nın etrafında 24 bin konutun inşaatını başlattılar” demişti.

İşte bu konutların inşa edildiği alan, dönemin askeri haritalarından öğrendiğimize göre 12-13 Kasım 1912’de Çatalca muharebeleri sırasında Osmanlı komuta merkezinin konuşlandığı yer. Haritada ‘Başkomutanlık‘ diye işaretlenmiş.
Birkaç ay önce, inşaat faaliyetleri başlamadan önce, orada birçok askeri tarih / maddi kültür varlıklarını görebilirdiniz. Yüzlerce metre uzanan siperler, daha önemlisi, askeri arşiv kaynaklarında ‘Redut’ diye anılan, toprak üstünde kalmış beton kısımlarıyla o döneme özgü ufak tabya duruyordu. İstanbul ve askeri tarih için müstesna bütün bu kültür varlıkları kepçelerle hallaç pamuğu gibi atıldı, üstlerine beton dökülüyor, binalar yükselecek…

Tahribat yeni başlamadı
Bu sadece bir örnek. Çatalca savunması coğrafyasının daha birçok yerinde çok sayıda askeri kültür varlığı yatıyor: siperler, tabyalar, redut’lar, askeri yollar, şehitlikler, hatta çok önemli bir askeri dekovil hattının izi.

Bu varlıkların tahribatı yeni başlamadı tabii, bu bölgedeki vahşi arazi talanı, onu izleyen yapılaşmalar zaten zarar vermişti. Şimdi nelerin yok edildiğini ve edileceğini tam olarak bilemiyoruz, çünkü bütün bu askeri kültür varlıkları envantere geçirilip korumaya alınmış değil.

Yine de bildiğimiz bazı şeyler var. 93 Harbi’nde Sultan II. Abdülhamid bu coğrafyada Rus ordusuna karşı İstanbul’un savunması için çeşitli planlara sahip 80 küsur büyük tabya inşa ettirmişti. Bu tabyaların çoğu yok olsa da bir düzine kadarı kendini net olarak gösteriyor. Hatta bazılarının hem Balkan Savaşı’nda, hem de 2. Dünya Savaşı sırasında muhtemel Alman saldırısına karşı oluşturulan Çatalca korugan hattında kullanıldığı bazı ek askeri yapılanmalardan anlaşılıyor. Çok yakın zamanda işte bunlardan birinin üzerinden asfalt yol geçirilip yok edildi. Sıra öbürlerinde.
Tabya üstü kurban kesim merkezi!

II. Abdulhamit tarafından yaptırılan tabya.
Tamamen toprakla örtülü olsalar da bu tabyalardan beşinin çok iyi durumda günümüze ulaştığı çok bellidir. Yassıören köyü Kurukavak mevkisinde, araları 200 metre kadar olan sağlam iki tabya var.


15 gün önce buranın yakınından geçiyorduk – defalarca gittiğim, gezdiğim bir yer. Bir de ne göreyim, yola uzak tabyanın orda kepçeler ve kamyonlar harıl harıl çalışıyor. Hemen direksiyonu oraya kırdık. Tabyalara ulaşmak için yağmurlu havalarda arabayla giremediğimiz ağır çamurlu yol asfaltlanmıştı. Yaklaşınca bir baktım, iş makinelerinin üstünde ‘Arnavutköy Belediyesi’ yazıyor. Kepçe çoktan tabyaya dalmıştı. Tabyayı çevreleyen geniş toprak alan kaldırılmış, yemyeşil yüzey dümdüz edilip mıcırla kaplanmıştı. Çalışma büyüyerek devam etmekteydi.



‘Arnavutköy Belediyesi’ yazılı yelek giymiş, amir kılıklı birine “Hayrola…” dedim, “ne oluyor burda?”
Cevap vermeden önce gözlerini elimdeki fotoğraf makinesine dikti. Gururla “Arnavutköy Belediyesi modern kurban satış ve kesim merkezi yapıyoruz” dedi.
“Bu yıktığınız yapının ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sordum.
Sırıtan suratını tabyaya doğru çevirirken cevapladı: “Evet biliyorum, mevzi.”
Kanırttım: “Yani siz şimdi burda şehit olmuş Osmanlı askerlerine böyle mi saygı gösteriyorsunuz?” Bu arada yanımıza gelen öbür görevliyle beraber susup kaldılar.

Geri dönüp fotoğraf çekmeye başladım. Yasak masak diye seslenmeye başladılar. Bağırdım: “Niye yasak? Gizli, kötü bir iş mi yapıyorsunuz? Halka hizmet götürmek için Arnavutköy Belediyesi’nin nasıl canla başla çalıştığını belgelemek için fotoğraf çekiyorum.”
Rus ordusunun yıkıp yok etmeyi başaramadığı Sultan II. Abdülhamid mirası bu askeri yapıyı Arnavutköy Belediyesi bunca yıl sonra yıkıp yok etti, hayvan doğramak için. Bira içilmediği için sorun yok!

Sonuç: İstanbul’un ölümü
Peki, Kanal İstanbul coğrafyasına anlattığım açılardan nasıl bakılmalı? Bunun bilinen, kolay ulaşılır, uluslararası kabul görmüş bir cevabı var: Tarihi Savaş Alanı Arazisinin Yönetimine İlişkin Vimy Bildirgesi.
Bu bildirge savaş alanı arazisini koruma, sunma ve yönetmeyle ilişkili zorlukların çok disiplinli bir incelemesini içeriyor. Kanal İstanbul cinayetinin işleneceği alana nasıl yaklaşmak gerektiğini anlatıyor kısacası.
Bu coğrafyayla ilgili farklı konulardan, farklı odaklardan söylenecek çok şey var. Hepsinin çıktığı, çıkacağı büyük sonuç, İstanbul’un ölümü. Ama böyle bir ölümle İstanbul şehit sayılır mı, sayılmaz mı bilmiyorum.
Durumu en kısa şöyle özetleyebiliriz sanırım: Sahibinden çok acil imara uygun satılık şehitlik – komple tek parsel.
* Bünyad Dinç, Güneş gazetesi, Atlas dergisi, NTV Tarih gibi pek çok yayında fotoğrafçı ve yazar olarak çalıştı.
Aynı zamanda dağcı olan Bünyad Dinç, hem uğraştığı projeler dolayısıyla hem de keyif için Anadolu’yu adım adım dolaşan ve bilen, şehirde yaşamak zorunda kalmış bir doğa adamıdır.
Tarihin izlerini arazi üzerinde sürme ve keşifler yapma konusunda mahir biridir.