MESUDE DEMİR
@mesudedemirr
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verisine göre Türkiye yüzde 60,1’e varan sezaryen oranıyla ‘dünya şampiyonu’. En yakın takipçimiz Güney Kore’de bu oran yüzde 53,8, Meksika’da yüzde 52,6.
Diken uzmanlara sorunun (https://www.diken.com.tr/dosya-haber-normal-dogum-eylem-plani-sezaryeni-yener-mi/) kökenlerini ve çözüm yollarını sordu.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Atıl Yüksel, son 20 yıllık yükselişin birinci sebebinin sağlık sistemindeki değişiklikler olduğunu söyledi.
Sağlık sisteminin ‘özel hastaneleştirildiğini‘ belirten Yüksel, şöyle devam etti: “Özel sektöre bunu teslim ettiğinizde, hep böyle oluyor. Kuzey Avrupa ülkeleri, İngiltere, Yeni Zelanda, Avustralya gibi sosyal tıbbın uygulandığı, özel hastaneleşmenin, özel muayenehaneciliğin de olmadığı ülkelerde bu oran makul, yüzde 15-20 civarında. Sağlık politikaları, insan talepleri, tipleri, hekimlerinin davranışları birbirine benzeyen Güney Amerika, Güneydoğu Asya ülkelerinde de sezaryen çok artıyor. Güneydoğu Asya ülkelerine gittikçe oran artıyor. Çin, Türkiye’den beter. Asistanken hastanede sezaryen oranımız yüzde 5’ti. Yüzde 5 de DSÖ’nün önerdiğinden çok düşük ama bizdeki kadarı da çok fazla.”
‘Milyonlarca liralık davalar hekimleri yıldırıyor‘
Sağlıkta şiddet hekimin üzerinde büyük bir baskı. Hekimler kendilerinden kaynaklanmayan sorunlardan dahi sorumlu tutularak hasta ve yakınlarının şiddetine uğramaktan çekiniyorlar.
Yüksel geçmişte yapılan, söylenenlerin hekimle halkı karşı karşıya getirdiğini ekledi: “Şu ortamda Türkiye sezaryen oranlarını zor düşürür. Birçok sebebi var. Hekim hastadan çekiniyor, korkuyor. Cinayete varan baskı var. İşin bu tarafı önemli. Hekim hissettiği baskının etkisiyle ‘Çocuğu sağlam sağlam çıkarıp vereyim’ diyor.”
Hekimlere karşı açılan malpraktis davaları yani medikolegal korkular, sezaryen artışındaki faktörlerden biri. Bu davaların hekimleri defansif tıp uygulamalarına ittiğini söyleyen Yüksel şöyle konuştu: “Milyon liralar civarındaki tazminat davaların lafları bile çok ürkütüyor. ‘Aman ben sezaryenimi yapayım doğurtayım’ tarzında bir refleks var” dedi.
Yüksel’e göre hasta talebi bir faktör ama asla tek başına sorumlu değil. Gebenin isteğiyle de sezaryenler yapılıyor. Bu, dünyada tartışılan bir konu.
Yüksel, gebenin bu yönde talebi olması halinde hekimin görevinin, gebeye ve eşine (daha çok bedenin sahibi gebeye tabii) sezaryen ve vajinal doğumla ilgili tüm doğru bilgileri vermek olduğunu ifade etti: “Kararı birlikte vermek doğru. Bu konuda çok katı durmak, ‘Ben sezaryen yapmıyorum’ demek de doğru değil.“
Normal doğum yaptırmayı yeterince öğreniyorlar mı?
Peki sezaryen oranları bu kadar yükselmişken, kadın hastalıkları ve doğum uzmanları vajinal doğumu öğrenerek mezun olabiliyor mu?
Yüksel’e göre, uzmanlık eğitimi sırasında yeterince vajinal doğum yapıyorlar (kendi fakültesinde): “Eskisi kadar değil ama tabii ki vajinal doğum yaptırıyorlar. ‘Bu işi öğrenmeden çıkıyorlar’ demek doğru değil. Müdahaleli (vakum, forseps kullanmak, ters gelen çocuğu doğurtmak) vajinal doğumlar var. Bu konularda bilgi, beceri ve deneyimleri daha az oluyor. Kaldı ki makatla, yani ters gelen bir çocuğu günümüzde vajinal doğurtmak konusunda çok bir çaba sarf etmek bence çok da mantılı değil. Bu eskide kalmış bir şey. Çünkü riski var, bir sorun çıkmasını istemezler. Gebeliklerin yüzde 4’ü ters gelir. Bırakın medikolegal çatışmaları, hekimlik görevi olarak çok deneyimi olmadığı bir noktada müdahale yapmak istemez. Bu yadırganacak bir şey değil.”
Yüksel’e göre, özel hastanelerde, ‘tek hekimin, tek hastayla’ karşılıklı olduğu bir model bizdeki. Gebe özgürce bir hekim seçiyor. Ki hekimini seçmek iyi bir şey. Ona gitmeye başlıyor. Haliyle o hekim tarafından doğurtulmak istiyor. Yüksek bunun sezaryen oranlarını ciddi oranda artırdığını söylüyor: “Halbuki özel hastaneler, ekibiyle gebeyi karşılasa, hasta bugün bir doktora, yarın öbürüne geçse, doğum esnasında gören hekimlerden kim nöbetçiyle doğurtsa bu kadar sezaryen olmaz. Şimdiye kadar hiç böyle bir model uygulanmadı.”
Yüksek kamu spotu olarak hazırlanan videoyu da eleştirdi: “Öyle çirkin ve saçma sapan bir video olamaz.”
DEVAM EDECEK…