LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com / @acikcenk
İslamcı kardeşlerim, kıymetli yazar arkadaşlarım… Aslında, durumun siz de farkındasınız.
Her ne kadar yazılarınızda, konuşmalarınızda, demeçlerinizde “Tayyip Erdoğan bizim doğal liderimiz, reisimiz, ondan asla vazgeçmeyiz” deseniz de, o sizden vazgeçti. Hepinizi, gözünüzün yaşına bakmadan harcadı. Hem de çok fena harcadı.
Sarayda siz yoksunuz, Yiğit Bulut var. Erdoğan’ın medyasında siz yoksunuz; Cemil Barlas, Cem Küçük, Nagehan Alçı ve benzerleri var. Erdoğan’a yakın medyanın tamamı neredeyse devşirmelerden oluşuyor.
Partide siz yoksunuz, fakat Markar Esayan, Muhsin Kızılkaya, Şamil Tayyar gibileri el üstünde tutuluyor.
Dışarıdan bakan herkes, ‘Reis’ dediğiniz Erdoğan’ın ‘entelektüel kurmayları‘ olarak bu devşirmeleri görüyor. Çünkü partide, medyada, uçakta, sarayda onlar var. Tayyip Erdoğan adına onlar konuşuyor.
Zeka seviyeleri, entelektüel birikimleri, dünyaya bakışları, üslupları, meselelere gösterdikleri yaklaşımlar… Tüm bunları hepimiz görüyoruz.
Hiçbirinizin Yiğit Bulut’un jölesi kadar kıymeti yok
Gelgelelim, siz de biliyorsunuz ki Erdoğan’ın nezdinde hiçbirinizin Yiğit Bulut’un jölesi kadar kıymeti yok. Gene de, Erdoğan’a itiraz edemiyor, onun medyadaki yeni gözdelerine, fedailerine çatıyorsunuz.
Artık kabul edin; Cem Küçük’e, Yiğit Bulut’a kızarak bu işleri düzeltemezsiniz. Onlar sizin generaliniz. Siz onların emir eri bile değilsiniz.
Haliniz beni çok üzüyor, cidden acıklı, fakat gerçeği kabul etmeniz gerekir; bir işleviniz kalmadı. Kitaplarınızın hiçbiri, Tuğçe Kazaz’ın kitabı kadar Erdoğan’dan ilgi görmedi.
Erdoğan sizin ne önerilerinize kıymet veriyor, ne de yakarışlarınızı duyuyor. Artık siz yoksunuz, onlar var.
Önce ‘dava‘ harcandı, sonra siz; şimdi de Türkiye
Durumu kabul etmekte zorlanıyorsunuz. Kendi aranızda konuşurken, işlerin ne kadar kötüye gittiğini birbirinize anlatıp duruyorsunuz. Sıra, açıktan yazmaya geldiğinde, hâlâ Erdoğan’ı yere göğe sığdıramıyorsunuz. Erdoğan’ı değil, etrafına topladığı devşirmeleri eleştirerek bir yere varacağınızı sanıyorsunuz.
Bunlar, kendi başlarına oraya gelmedi. Onları Erdoğan seçti. Siz ise dışlandınız. Harcandınız. Yüzünüze bakılmıyor.
Daha ne kadar etraftaki tetikçilerle kavga edeceksiniz? Gerçek sorumlulara karşı daha ne kadar sessiz kalacaksınız? Neden korkuyorsunuz? Kaybedecek neyiniz kaldı? Böyle susarak nereye varacaksınız?
Sizler, karın tokluğuna çalışırken ‘dava‘nın ithal kurmay ekibi aynen kumandanları gibi saraylara taşındı. Görmüyor musunuz?
Önce ‘dava‘ harcandı, sonra siz. Şimdi de Türkiye harcanıyor.
Ne zaman haysiyetli bir cümle kuracaksınız?
Siz gerçek cümleler kurmadıkça, bu tetikçi takımının savurduğu tehditler, hakaretler, yürüttükleri haysiyet cellatlığı sizin hanenize de yazılıyor. Siz sesinizi yükseltmedikçe, Erdoğan sizin adınıza tüm ülkeyi ateşe veriyor. Ülkemiz sizin de susarak, inkar ederek destek olduğunuz bir felakete doğru ilerliyor.
İç barışımız büyük yara aldı. Toplumu birbirine bağlayan bağlar koparıldı. Sözünün ağırlığı olan tek bir kimse bırakılmadı.
Hadi diyelim kendi onurunuzu, haysiyetinizi dert etmiyorsunuz. Peki 40 yıllık emeğinizin bu kadar hovardaca harcanması da mı canınızı yakmıyor? Yaşamaya mecbur olduğunuz ülkenizin ateşe atıldığını da mı görmüyorsunuz?
Yalvarmaktan, sızlanmaktan ne zaman kurtulup haysiyetli bir cümle kuracaksınız?
Önceliğiniz ahlak değil, çıkar
İslamcı, yazar dostlarım…
Erdoğan’ın yeni gözdeleri, önlerine çıkan herkesi ‘Tayyip düşmanı‘ veyahut ‘din düşmanı‘ damgası vurarak harcıyor. Bir-iki sitem ve yakarış cümlesi kurdunuz diye siz de ‘Tayyip düşmanı’ damgasınız yediniz.
Sizin vaktiyle ‘Tayyip düşmanı‘ yaftası vurduğunuz insanlara bir özür borcunuz yok mu? Söyleyin Allah aşkına, Tayyip Erdoğan bu politik üslubuyla, siyaset tarzıyla dindar, Sünni değil de Alevi olsaydı ne yapardınız? Kabullenir miydiniz? Sesinizi yükseltmez miydiniz?
Onun her dediğine ‘kerametli söz‘ muamelesi çeker miydiniz? Yapmazdınız.
Ne yazık ki önceliğiniz izan, ahlak, insan değil. Önceliğiniz mezhep, ideoloji, cemaat çıkarı, camia menfaati, kişisel avantaj…
Kabul edin artık, duvara tosladınız
Kendinizden olana gösterdiğiniz tahammülün onda birini ‘öteki’ insanlara göstermiyorsunuz. Hayatı siyasetten ibaret sanıyorsunuz. İslamcı siyasetin hayati önemde olduğunu sanıyorsunuz. Ağız tadıyla, huzur içinde yaşayacağımız bir ülkemiz olmadıktan sonra İslamcılık neye yarar, iktidarda olmak ne yarar?
Tayyip Erdoğan’ın kişisel hırsları, normal bir cumhurbaşkanı gibi hareket etmesine imkan bırakmıyor. Bunu anlamıyor musunuz?
Önce sizi gözden çıkardı. Ne yazık ki şimdi de ülkemizi gözden çıkarıyor. Ayrıştırmaktan, çatıştırmaktan, savaştırmaktan başka şey düşünmüyor, konuşmuyor.
Daha ne kadar küçük hesaplarla gerçek düşüncelerinizi içinizde tutacaksınız? Kabul edin artık; duvara tosladınız. Çuvalladınız. Sınavı kaybettiniz. Hiçbir iddiamızı gerçekleştiremedik.
Paçavra gibi bir tarafa atıldınız
Üstelik hepiniz paçavra gibi bir tarafa atıldınız. Bari şimdi kalkıp da esaslı iki söz söyleyin. Bir inat, bir gurur uğruna İslamcılık iddiası sürdüremezsiniz. İdeolojileşen din, önce inancın özünü çürüttü. Sonra içimizdeki insanlığı öldürdü. Söz ve eylemlerimizdeki barışı, dostluğu, nezaketi, saygıyı yok etti.
Tüm bu yaşananlardan ders çıkararak; inancımızı, ülkemizin huzurunu, ağız tadımızı korumak için demokrasiye, yani barışçı, özgürlükçü ve eşitlikçi çizgiye gelin.
İslamcı çocuklarla konuşuyorum. Trajedi yaşıyorlar. Ne yapacaklarını, işin içinden nasıl çıkacaklarını, alınlarına sürülen bu lekeyle nasıl yaşayacaklarını bilmiyorlar. Yazık değil mi?
“AK Parti’yi Tayyip Erdoğan’dan bağımsızlaştırırsak yeniden biz söz sahibi oluruz” gibi hesaplarla da bir yere varamazsınız. Bu siyaset anlayışıyla gidecek bir yolunuz yok.
Kaldı ki Tayyip Erdoğan bu saatten sonra AK Parti’yi batırır da size bırakmaz, bırakamaz. Bunca yol arkadaşını bir çırpıda, kolayca gözden çıkaran biri daha neler yapmaz? Ne yazık ki başka yol göremiyor. Çıkış bulamıyor.
Susarak o çocukları Tuğçe Kazaz gibilerin ellerine terk etmeyin
Haydi kalkın ayağı. Silkinin. Kırdığınız, huzurunu kaçırdığınız insanlardan özür dilemekten, onların gönlünü almaktan imtina etmeyin. Kendinize gelin ve İslamcılığın hâlâ bir umut barındırdığını sanan o çocuklara gerçek bir cümle kurun. Gelecek için onlara umut verecek bir söz söyleyin.
Hepsi sizin ağzınızın içine bakıyor. Kendinizi yaktınız, bari o çocukları yakmayın. Susarak o çocukları Yiğit Bulut, Tuğçe Kazaz gibilerin ellerine terk etmeyin. ‘Dava‘nın harcanmasına ses çıkarmadınız, bari ülkemizin harcanmasına sessiz kalmayın. Üç günlük iktidar uğruna gençliğinizi harcadınız, bari geleceğimizi mahvetmeyin.
Tüm yaşananlardan ders çıkardığınızı gösterin. O çocuklara, barışçı, özgürlükçü, çoğulcu bir yol yürüyebileceğimizi anlatın. Hatta ülkemiz için bunun olmazsa olmaz olduğunu söyleyin.
Ülkemizi, ‘İslamcılık‘ diyerek peşinize takıp yarı yolda bıraktığınız bu çocukları düşünmüyorsanız bile kendi çocuklarınızı düşünün. Çünkü ülke yandığında hepimiz yanacağız. Ve kimin haklı olduğunun da bir kıymeti olmayacak.
Lütfen gerçek düşüncelerinizi, korkaklar gibi kapalı kapılar ardında değil, mertçe, cesaretle yüksek sesle toplumun huzurunda söyleyin.