FIRAT ERGENE /otherliabilities.com
2008 yılının eylül ayında Lehman Brothers’ın iflasını açıklaması global ekonomiyi kaosa sürüklemişti.
Finansal piyasaların başı ise şimdi başka bir dev ile dertte.
ABD adalet bakanlığının, 2008 krizindeki riskli Mortgage varlıklarının satışıyla ilgili yaptığı usulsüzlükler nedeniyle Deutsche Bank’a verilecek cezanın 14 milyar dolar dolaylarında olacağını açıklamasının ardından, bankanın bu cezayı ödeyebilecek durumda olup olmadığı tartışılmaya başlandı.
ABD’nin teknoloji devi Apple’ın İrlanda ve ‘vergi cenneti’ ülkelerde sağladığı vergi avantajları sebebiyle ile Avrupa Birliği tarafından talep edilen 14 milyar dolarlık cezasının ardından gelen ABD adalet bakanlığı açıklaması ile Deutsche Bank hisseleri büyük bir düşüş gösterdi.
Bilanço büyüklüğü yaklaşık iki trilyon dolar olan bankanın piyasa değeri ise bu düşüşten sonra 16 milyar dolara kadar geriledi.
Son olarak uzlaşma rakamının 5.5 milyar dolar dolaylarında olabileceği haberinin gelmesi üzerine piyasalar rahatlamış gibi. Ancak bankanın sorunu ödemekle yükümlü olduğu cezayla kısıtlı değil.
Bilançosu ne kadar sağlıklı?
Deutsche Bank’ın devam eden hukuki süreçten kaynaklanabilecek ödeme yükümlülükleri için 2016 tarihli ikinci çeyrek finansal raporunda, 5.5 milyar euroluk bir rakamı kenara ayırdığı görülüyor.
Bu tutar üstünde yapacağı her ödeme, banka için beklenmedik bir nakit çıkışı yaratırken, bir yandan da Basel III adı verilen Avrupa’da faaliyet gösteren bankalarının uymakla yükümlü olduğu bilanço oranlarının bozulmasına sebep olacak.
Bilanço yapısı birçok kalemde alt sınıra yakın olan bankanın iflas etmesi düşük bir ihtimal olsa da, bilançosunda meydana gelebilecek bozulmalar yatırımcılarını ve bankacılık sektörünü olumsuz etkileyebilir.
Ancak bankanın sorunlarının temelinde ödeyeceği cezadan çok, 1.8 trilyon avroluk bilanço büyüklüğüne göre oldukça düşük sermayeyle faaliyet göstermesi yatıyor.
Deutsche Bank’ın açıkladığı finansal veriler uymakla yükümlü olduğu Basel III kriterlerini karşılıyor.
Basel kriterlerine göre bankaların ‘levarage’, (kaldıraç) olarak bilinen özsermaye/netlenmiş varlıklar oranlarının en az yüzde üç olması gerekiyor. Bu oran Deutsche Bank için yüzde 3.4.
Yine başka bir oran olan firmanın (ödenmiş sermaye + dağıtılmamış karlar)/riske göre değerlenmiş varlıklar oranı olan ‘Common Equity Tier1’ oranı da minimum oran olan yüzde 4.5’un ve ortaklarına kar payı dağıtabilmesi için gerekli oran olan yüzde yedinin üzerinde.
Ancak Deutsche Bank oldukça karmaşık bir bilançoya sahip. Bu da oranların doğruluğunun sorgulanmasına sebep oluyor.
Türev ürünler nasıl değerlenir?
Halka açık şirketlerin bilançoları, yatırımcılarına ve kamuoyuna firmaların varlıklarıyla yükümlülükleri hakkında bilgi verir.
Bilançoları hazırlayan bağımsız denetim firmaları da denetimlerini belli muhasebe standartlarına göre gerçekleştirirler.
Henüz tüm katmanları yürürlüğe girmemiş olsa da denetim firmaları genelde Uluslararası Finansal Raporlama Sistemi’nin (UFRS) esaslarını takip ederler.
Firmaların banka hesaplarındaki bedeller, diğer şirketlerden alacakları/borçları gibi varlıklar, değerlemesi görece kolay varlıklar olduğu için bu varlıkların yansıttıkları değerde çok büyük oynamalarla karşılaşmak çok mümkün değil.
Ancak türev ürünler gibi değerlemesi biraz daha karmaşık ürünlerde, arka planlarda olanların anlaşılması güç olabiliyor.
Türev ürünlerin değerlemesinde kullanılan UFRS 13’e göre türev varlıklar üç sınıfta değerlendiriliyor.
Birinci gruptaki varlıklar piyasada işlem gören ve anlık piyasa değerine kolayca ulaşılabilen (hisse senetleri, hazine bonoları gibi) varlıklardan oluşuyor.
İkinci gruptaki varlıklar ise takas edildikleri bir piyasa olmasa da, piyasada takas edilen kendisine benzer finansal ürünler referans alınarak değerleniyor.
Üçüncü gruptaki varlıklar ise likit bir piyasası bulunmayan varlıklardan oluşuyor. Bu durumda da bu varlıkların değerlemesine, denetlenen şirketin değer tahminleri ve piyasanın bu varlıklar için ödeyeceği tahmin edilen değer üstünden hesaplanıyor.
Bu sebeple bu tip varlıkların değerlemesinin isabeti diğer iki sınıfa göre biraz daha ‘şüpheli’ hale geliyor.
İkinci ve üçüncü seviye varlıklardaki yığılma
Bankanın taşıdığı riske karşılık öz sermayesinin oranı anlamına gelen kaldıraç hesaplaması için Basel III kriterleri firmanın bilanço içi (alacakları gibi) varlıklarına ek olarak bilanço dışı riskleri (türev ürünler gibi) de dahil etmesini zorunlu kılıyor.
Ağustos ayında Cato Enstitüsü’nün sitesinde yayınladığı yazısında Kevin Dowd bu sebeple Deutsche Bank’ın bilançosunun gerçeği yansıtmayabileceği ihtimaline dikkat çekiyor.
Deutsche Bank, 2015 yılında taşıdığı 41.4 trilyon avro tutarındaki türev ürüne karşılık bilançosunda bu türev ürünlerinin değerini 18.3 milyar avro olarak taşıyor.
Taşıdığı türev ürünlere dair gelecekte karşılaşabileceği riskleri ise 215 milyar avro olarak değerlemiş. (2015 yıllık rapor, sy 157).
Bankanın 1.8 trilyon euro büyüklüğündeki bilançosunun risk ağırlıklı karşılığı (devlet tahvili gibi risksiz varlıklar düşüldükten sonra elde edilen) olan 1.4 trilyon euro’luk rakama ulaşırken türev riskinin bu riske katkısının 193 milyar euroluk olduğu görülüyor. (2016, 2. çeyrek ara dönem raporu, sayfa 52.)
Bankanın taşıdığı türev risklerden dolayı maruz olduğu risk tutarı 193 milyar avrodan fazla olması durumunda gösterirse bankanın kaldıraç ve CET1 (Common Equity Tier 1) rasyolarının ve göstergelerin pek bir anlamı olmayacak.
41 trilyon avroluk rakamın tamamının büyük bir kısmı birbirini netleyen ters pozisyonlardan dolayı risk unsuru olmasa da tam olarak riskin kapsamının ne olduğunun bilinememesi belirsizliğe yol açıyor.
Bu değerlemelerin ne kadar isabetli olabileceğine dair ipucunu ise yine ara dönem raporunda görüyoruz. (2016, 2. çeyrek ara dönem raporu, sy. 94)
‘Tezgahüstü Piyasalarda İşlem Gören Türev Ürünler: […] Daha karmaşık ürünlerde ise [değerleme] finansal enstrümana özgü daha karmaşık modelleme yöntemi ile piyasa fiyatlarına uyarlanarak yapılmıştır. […]
Gözlemlenebilir fiyat ve girdilere ulaşılamayan durumlarda ise değerleme yapabilmek için yönetimin tarihsel veri temel analiz ve işlemin ekonometrisi ve diğer ara işlem bilgileri gibi diğer kaynaklar hakkındaki yargısı gereklidir.’
Finansal kurumların genelde türev ürünlerle ilgili olumsuz bilgi paylaşımlarını işler tamamıyla rayından çıkmadan yapmayı tercih etmemeleri sebebi ile bu örnekten de somut bir çıkarım yapabilmek için beklemekten başka çaremiz yok.
İflas ne kadar olası?
Türev ürünlerden ya da ödeyeceği iddia edilen cezadan kaynaklanan büyük bir nakit çıkışı Deustche Bank’ı nakit sıkıntısına düşürebilir.
Ancak bu durumda önemli olan bankanın kasasında ne kadar parası olduğu değil para piyasasından ne kadar fon sağlayabildiği olacak.
Lehman Brothers’ın 2008 yılında çöküşünü tetikleyen, piyasadaki diğer finansal aktörlerin güvenini yitirerek fon sağlayamaz hale düşmediği sürece, Deutsche Bank’ın iflası yüksek bir ihtimal olarak gözükmüyor.
Bu felaket senaryosunun gerçekleşmesi durumunda ise son sözü Avrupa Birliği ve Alman hükümeti söyleyecektir.