MUSTAFA ALP DAĞISTANLI – MAHİR ÖZÇELİK
Akif, Elazığ Doğu Kent’teki konteyner yerleşiminde karısı ve dört çocuğuyla yaşıyor; 21 aydır. Banyosu, tuvaleti, mutfağı dahil 21 metrekarelik bir konteynerde üçüncü kışlarını geçirecekler. Buraya başlarını sokabilmek için devlete 6 bin lira ödemişler. Akif’in demesine göre, bu konteyner kentte 5 bin kişi var.
Akif’e bu adı biz verdik; başına bir bela örülmesin diye asıl adını sakladık. Sadece bu durum bile nasıl bir ülkede yaşadığımızı gösteriyor. Büyük bir yıkıma uğramış insanların başı belaya giriyor çünkü şikayetlerini, taleplerini dile getirdiklerinde. Elazığ Günışığı gazetesinde Nafiz Koca somut bir örnek veriyor buna. Bazı Elazığlılar sosyal medyada ‘Sahipsiz Elazığ‘ etiketi açmıştı geçen yıl. Vali, bu etikete katılan personelini önce Elazığ’ın en ücra köşelerine sürmüş, sonra da işsizliğin kolgezdiği bu deprem bölgesinde işten atmış.
Elazığ’da böyle üç tane konteyner yerleşimi var: Doğu Kent’te, Kırklar’da, bir de Elazığspor tesislerinin orada, Merkez Aşağı Demirtaş’ta. Akif, öbür iki konteyner mahallesinde nüfusun daha fazla olabileceğini söylüyor. Nafiz Koca, AFAD il müdürlüğüne sormuş, konteyner kentlerde toplam 1.730 ailenin yaşadığı cevabını almış. Bir aileyi ortalama dört kişi saysak yaklaşık 7 bin nüfus ediyor.

AFAD depremden 10 gün sonra sitesinde şu bilgiyi yayınlamıştı:
“Yapılan inceleme ve değerlendirmeler sonucunda Elazığ’da 5 konteyner kentin kurulması çalışmaları devam etmektedir. Merkez Aşağı Demirtaş’ta 1.016, Merkez Kırklar’da 456, Merkez Doğu Kent’te 900, Sivrice Gölbaşı’nda 254 ve Merkez Hankendi’de 1.280 konteyner kurulumuna başlanmıştır.”
16 bin kişi konteynerlerde…
Biz de bu haber için araştırma yaparken CİMER’e 13 soru sorduk, biri şu anda konteynerlerde kaç kişinin yaşadığıydı. CİMER bizi Toplu Konut İdaresi’ne (TOKİ) yönlendirdi, TOKİ topu AFAD’a attı, AFAD da cevap yerine kendi internet sitesinin adresini gönderdi. AFAD’ın sitesinde böyle bir bilgi yoktu; aradığımız cevapların sadece birine rastladık sitede.
Yine de kabaca şu hesabı yapabiliriz: AFAD’ın verdiği sayılara göre halen mevcut üç konteyner kentte toplam 2 bin 372 hane var. Bunların hepsi doluysa, en azından 10 bin kişi hala konteynerlerde yaşıyor demektir.
24 Ocak 2020’de, Sivrice merkezli 6.7 büyüklüğündeki depremde 41 kişi ölmüştü. Malatya da zarar görmekle beraber hasarın çoğu Elazığ’daydı. Deprem çok bina yıkmadı (kaç binayı yıktığını bilmiyoruz, CİMER/AFAD cevap vermedi), ama birçok binaya hasar verdi. Kimi binalar ağır hasarlı sayıldı, orta ve az hasarlı sayılanların bir kısmı sonradan ‘ağır hasarlı’ya çevrildi ve yıkıldı. (Kaç bina bu kararlarla yıkıldı bilmiyoruz, CİMER/AFAD cevap vermedi.) Sonuç olarak onbinlerce insan evsiz kaldı.

AFAD, inceleyip değerlendirerek toplam 4 bin 6 konteyner kurmuştu. Yine bir aileyi ortalama dört kişi kabul edersek, en azından 16 bin kişi yerleşti buralara. Peki, geri kalanlar ne yaptı? Kimi akrabalarının yanına sığındı, kimi göçtü gitti.
Konuştuğumuz Elazığlılardan biri, Bingöl’e taşındıklarını söyledi. Çoluk çocuk devamlı orada, kendisi iş için Elazığ’a gelip gidiyor. Bir başkası köye, babasının yanına taşındıklarını anlattı. Konuştuğumuz bir taksici de köye, abisinin yanına yerleşmişti. Bir başkası, alt orta gelirli Abdullahpaşa ilçesinden 300 kadar kişinin Balıkesir’e göçtüğünü anlattı; herhalde akrabalarının yanına. Şehrin ne kadar göç verdiğini de bilmiyoruz, çünkü CİMER/AFAD bu sorumuza da cevap vermedi. Günışığı’ndan Nafiz Koru, 440 bin nüfuslu Elazığ’dan 100 bin kişinin göçtüğünü söylüyor.
Artık enkaz kaldırılmış olsa da Elazığ hala kırık dökük büyük bir şantiye alanı gibi. Yapılmayanlar, yanlış yapılanlar, haksızlıklar, biçimsizlikler kolay kolay bitmeyecek sorunlar, uzun süre dinmeyecek dertler yaratmış Elazığ’da.
TOKİ’den başlayalım, çünkü en büyük işi o yaptı. TOKİ 20 bin 118 konut inşa etmeye girişti. Ocak 2021’de 8 bin konutu bitirdiğini duyurdu, hak sahipleri belirlenen 2 bin 517 konut için kura çekimi yapıldı. Toplam 1.907 konut sahiplerine teslim edildi. TOKİ’nin internet sayfasında bulabildiğimiz bütün bilgi bu. Ocaktan bu yana kaç konut bitti, kaçı teslim edildi bilmiyoruz, çünkü CİMER’den cevap alamadık, TOKİ topu AFAD’a attı, o da cevap vermedi.
“Yaptık, verdik” demekle iş bitmiyor tabii. TOKİ’nin Elazığ’daki işlerinin her adımı sorunlu, dert yaratıcı.
Önce hak sahipleri meselesine bakalım. TOKİ’nin yaptığı konutlardan satın alabilmeniz için daha önce Elazığ’da yıkılan binalarda bir ev sahibi olmanız gerekiyor, böylece ‘hak sahibi’ statüsünü kazanıyorsunuz. Ama tabii birden fazla eviniz vardı ve yıkıldıysa herbiri için TOKİ’den ev alamıyorsunuz, sadece biri için.

Nafiz Koca şöyle bir örnek sorun aktarıyor: Evli bir çiftin iki evi varmış, biri kadının, öbürü adamın üstüne kayıtlı. Adam yıkılan evi yerine TOKİ’den konut alabilmek için hak sahipliğine başvurmuş, reddedilmiş; “Karının üstüne de bir ev var, olmaz” demişler. Bu sefer kadın başvurmuş, onu da reddetmişler: “Olmaz, kocanın üstüne bir ev var.” Nafiz Koca böyle onlarca örnek olduğunu söylüyor.
Tabii çapraşık başka bir durum daha var: Birden fazla yıkılmış evi olan insanlar, ikinci, üçüncü evlerini yakın akrabalarının üzerine geçirip onlar için de hak sahipliği imkanını edinmek istiyor.
Kuralarda da sorunlar var. Karşıyaka’daki TOKİ binalarında işte bu olmuş. TOKİ önce herkese eski evinin yerinde konut verileceğini duyurmuş. Ama ne gezer! Zaten kuralar Ankara’da çekilmiş. Sonra birinci ve beşinci katların kuradan muaf olacağını söylemiş TOKİ, bu sözünde de durmamış. Kiminin evi eskiden binanın ön cephesindeyken, arkaya düşmüş, kimi en üstten en alta inmiş. İnsanlar da mahkemelerde haklarını arama yolunu tutmuş. Evlerin maliyetine mahkeme masrafları da eklenecek görünüyor. Elazığ’da mahkemeler sıkı çalışacak anlaşılan. Fakat Nafiz Koca’nın işaret ettiği gibi; “Devlet yapılan bu yanlışlar neticesinde belki de TOKİ marifetiyle yaptırdığı evlere harcadığı bütçenin çok daha fazlasını mahkemeler neticesinde hakları kaybolan bu hak sahiplerine ödemek zorunda kalacak.”
Dert bununla da bitmiyor. Evler her zaman tamamen bitmiş olarak teslim edilmiyor. TOKİ’nin taşeron müteahhitleri birçok eksikle evleri teslim etmek istiyor, çünkü taahhüt edilen zamanda teslim etmemenin cezası var.
Konutlardan şikayetçiler
Elazığlılar TOKİ’nin yaptığı konutlardan, binalardan da şikayetçi. Konuştuğumuz bir adam TOKİ evlerinin kendilerine uygun olmadığını söyleyip durumu şöyle açıkladı: “‘Üç çocuk’ dedi (Tayyip Erdoğan’ı kastediyor), vatanım için iyidir diye düşündüm, üç çocuk yaptım. 160 metrekare evim yıkılınca, TOKİ ’86 metrekare ev vereceğim’ dedi. Beş kişi 86 metrekare evde nasıl yaşayacağız? Ev de hala yok ortada. Çocuklarla ortada kaldım. Babamın yanına köye taşındım.”
Evlerin küçüklüğü yaygın olarak dillendirilen bir sorun. Elazığlılar yıkılan 120, 130 metrekare evlerinin yerine, kendi paralarıyla, kendi arazileri üzerine yapılacak olmasına rağmen 85 – 90 metrekarelik dairelere sıkıştırılmalarını kabullenemiyor.
Bazı TOKİ binalarında da bir katta sekiz daire bulunuyor, üstelik binanın koridorları o kadar dar ki, 120 cm, “Ne sedye döner” diyorlar, “Ne tabut.”
Birçok Elazığlı depremle büyük kayba uğramakla kalmadı, bir de borçlandı. TOKİ, yıkılanların yerine ev vermek için insanları üç kamu bankasına yönlendiriyor: Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıfbank. Bu bankalar da yıkılan evlerinin arsa paylarını (120 bin lira) düştükten sonra insanları ilk iki yılı ödemesiz 18 yıl krediye bağlıyor, 180 bin lira borçlandırıyor. Kredi taksitleri ayda 760 lira, ama tabii TÜFE’ye göre artacak; kimileri için çok yüksek görünmeyebilir, ama dar gelirliler ve emekliler için azımsanmayacak bir miktar bu.
Peki, 20 yıl kredi ne demektir? Hopa’da Artvin Çoruh Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğretim görevlisi olan Elazığlı Yusuf Yalçınkaya durumu şöyle tanımlıyor:
“20 yıl uykusuz kalmaktır. 20 yıl her ayakkabı alırken ellerin titremesidir. Çocuğun varsa, üniversiteyi başka şehirde okutamamaktır. 20 yıl tatil hayal edememektir. Öldüğünde miras olarak borç bırakma garantisidir. Depremden önce tapu vardı, borç yoktu. Şimdi 20 yıl ödenecek borç var, tapu da eski eve göre küçük bir daireye ait. Özellikle Bağ-Kur (4C) emeklilerinin ortalama maaşının 1900 lira olduğu göz önüne alınınca kredi ödemelerinin ne kadar yüksek bir pay tuttuğu görülür.”
İktisat hocasının dediğini Elazığ sokaklarında konuştuğumuz biri neredeyse aynen dile getirdi: “Eskiden bir tapum, çatım vardı, soğan ekmek olsa kafam rahattı. Şimdi ben 20 yıldan önce ölürsem, krediyi ödeyemezlerse ne olur çoluk çocuk?”
TOKİ ‘çözümü’nün doğrudan sonuçlarından biri de şehir merkezinde oturan binlerce insanın TOKi’nin şehrin çeperlerindeki, kimi de tamamen dışındaki yeni yerleşimlerine itilmesi.

Devlet depremzedeleri borçlandırıyor, sonra da cumhurbaşkanından bakanlarına, milletvekillerine kadar bütün iktidar ağızları Elazığlılara nasıl ve ne çok hizmet götürdüğüne dair nutuklar atıyor. Halbuki bu insanlar o yıkılan binalarda ev, dükkan alırken aslında devletin verdiği güvenceye dayanmışlardı. Öyle ya bir bina yapılırken belediyesi, bakanlığı ruhsat veriyor, içinde güvenle oturabileceğini taahhüt ediyor. Müteahhit bir yanlış yaptıysa bile onu denetleme yükümlülüğü kamuda. Dolayısıyla, şimdiki duruma bakınca görünüyor ki, devlet vatandaşına tuzak kurmuş aslında. Tabii bütün şehirler için geçerli bu.
‘TOKİ, plana aykırı hareket ediyor’
Elazığ Hakimiyet gazetesinde Ömer Enes Yılar’ın haberi TOKİ’nin yarattığı başka sorunları da gösteriyor. Mustafapaşa muhtarı, TOKİ’nin belediyenin imar planlarına aykırı hareket ettiğini söylüyor. Mahallenin 15, bazan 20 metre genişliğinde olan yolları beş metreye düşmüş. Kimi yerde belediye binaları mevcut yoldan beş metre daha geriye çekmiş, ama TOKİ bunu iplemeyip mevcut yolun beş metre daha ilerisine taşımış. Mahalleli gerekli yerlere şikayetini iletmiş, ama bir cevap alamamışlar.
Karşıyaka mahallesinde de yeşil alanları, spor alanlarını, sosyal donatıları yokederek yapmış konutlarını TOKİ.
Bunlar sadece TOKİ’yle ilgili sorunlar, ama Elazığ’ın dertleri bunlarla sınırlı değil.
Arkası yarın…