Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın açıklamalarını yakından takip ediyorum. Kritik dönemlerde yaptığı ve genellikle hukuka dikkat çektiği açıklamaları da önemsiyorum.
Kendisi sadece MHP içinde değil, iktidar ittifakı içinde de sağduyunun sesi haline gelmeye başladı. Eski CHP genel başkanlarından Hikmet Çetin’in, MHP lideri Devlet Bahçeli’yle yaptığı bir görüşmede, Bahçeli’nin Çetin’in bir talebiyle ilgili “Feti beyle görüşeceğim, ilgilensin” demesi Bahçeli’nin de Feti Yıldız’a verdiği önemi gösteriyordu.
Yıldız, terörsüz Türkiye projesiyle ilgili son açıklamasında şöyle dedi: “Bu sürecin adı Bahçeli modelidir. Süreç tamamlanınca Bahçeli modeli dünyaya örnek olur, literatüre girer ve ilerleyen yıllarda çatışmalı ortamlarda barışın anahtarı olur.”
Cümle size abartılı gelebilir ama ben de Feti bey gibi düşünüyorum. Zira terörsüz Türkiye projesinin mimarı Bahçeli’dir ve bu proje başarılı olursa Bahçeli modeli diye anılması kaçınılmaz olur.
Gelin görün ki iktidar ittifakının diğer müttefikleri bu konuda Feti bey kadar net değil.
Mesela Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in açıklamasına bakalım. Ne diyor?
“Sayın cumhurbaşkanımızın liderliğinde yürütülen bu tarihi süreç, kardeşliğimizi pekiştirmekte, milletimizi güvenli ve müreffeh yarınlara ulaştırma kararlılığının en açık göstergesidir.”
Sürecin adı Bahçeli modeli ise Bahçeli süreçte elini değil gövdesini taşın altına koymuşsa, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan uzun süre (DEM Parti Bahçeli’ye duydukları güvenle harekete geçene, Öcalan Bahçeli’nin açıklamalarını referans alarak adım atana dek) süreci sahiplenmemişse, Yaşar Güler’in kullandığı ‘cumhurbaşkanımızın liderliğinde’ ifadesini doğru kabul etmek zor oluyor.
İktidar ortakları arasında görüş ayrılığına neden olan konu sadece sürecin sahibi konusu değil. Sürecin sonucu ve parametreler konusunda da farklı yaklaşımlar var.
TBMM’de kurulan komisyona bilgi veren güvenlik ve istihbarat yetkilileri, süreç sonunda PKK’nın tamamen ortadan kalkabileceğine ama Suriye’nin kuzeyinde PKK’nın alt kuruluşu olan SDG’nin kontrolü altında bir bölge oluşabileceğine dikkat çekmiş. Ancak söz konusu yapının Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmesine izin verilmeyeceğine ve İsrail’in kontrolüne bırakılamayacağına, Kuzey Irak’taki Kürt otoritesi gibi Türkiye’yle yakın ilişkiler kurmalarının teşvik edilebileceğine de işaret etmişler.
Zaten sürecin baş aktörü Abdullah Öcalan’ın “Rojowa kırmızı çizgimdir, oradan ödün vermem” dediğini de kendisiyle görüşen Pervin Buldan açıklamıştı.
Peki perde gerisinde bunlar konuşulurken gazileri ziyaret eden Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ne dedi?
Aynen aktarayım: “Başta PKK, YPG, SDG olmak üzere hiçbir terör örgütünün bölgede kök salmasına, farklı adlar altında faaliyet yürütmesine asla izin vermeyeceğiz.”
Gördünüz değil mi? Bu konuda da bir netlik yok.