Kurum’un imza attığı rant projelerindeki usulsüzlükler, kamu ihalelerindeki ciddi sorunlar, bizzat izin verdiği rant projelerinin yarattığı çevre felaketleri elbette çok konuşulmayı hak ediyor.
Ancak ben o konuları bir kenara bırakıp bugün işin başka bir boyutunu gündeminize getirmek istiyorum.
O da şu:
AK Parti’nin yerel yönetim anlayışı ne yazık ki içinde “insan” olmayan kavramlar üzerine şekilleniyor.
Gelin biraz açalım:
İnsan yaşadığı kentin yöneticilerinden ne bekler ne ister?
Öncelikle temizlik gibi, temiz su gibi temel hizmetleri bekler.
İkinci olarak tarihi mirasını koruyarak planlı büyüyen, düzenli sokakları caddeleri olan, park sorunu yaşanmayan, estetik olarak göze hitap eden bir mimariye sahip düzenli kentler ister.
Peşi sıra yürüyebilecek kaldırımlar arar.
Bir ulaşım aracı olarak bisikleti bir hak olarak görür.
Arabası yoksa ya da arabası olduğu halde trafik derdi yaşamak istemiyorsa metro gibi, hafif raylı sistemler gibi, otobüs gibi, (İstanbul’daysa) deniz ulaşımı gibi toplu taşım araçları ister.
Kent yaşamının boğuculuğundan uzaklaşmak için rahatça ulaşabileceği mesafelerde yeşil alan ister.
Zamanını nitelikli geçirmek için kültür sanat alanları arzular.
Sergiler, tiyatrolar, sinemalar, senfoni orkestraları, sanat kurumları bir kentin olmazsa olmazlarıdır.
Kimi zaman sevdikleriyle bir araya gelip sosyalleşmek, güzel mekanlarda güzel vakit geçirmek ister.
Yoksulsa, ücretsiz ulaşım başta olmak üzere sosyal yardım hizmetleri bekler.
Özetlemek gerekirse, yaşanabilir kentler bekler.
AK Parti ve önceli Millî Görüş partileri 1994’ten bu yana yerel yönetimlerde boy göstermektedir.
Bana “AK Parti yerel yönetimlerinin en önemli özelliği nedir” diye sorsanız, size tereddütsüz “inşaat ve rant” yanıtını veririm.