Türkiye’de 10 seçmenden dördünün oy tercihi yolsuzluk iddialarından etkilenmiyor; yüzde 57’lik kesim için bu ancak ülkenin ekonomik gidişatı etkilenirse söz konusu olabilir. Buna karşılık toplumun yüzde 84’ü bir şirketin yolsuzluğa karışmasının o şirketten mal ya da hizmet alma kararını etkileyeceğini belirtiyor.
Dolayısıyla mal ya da hizmet alımında gösterilen duyarlılık seçmen davranışlarına yansımıyor. Bir başka deyişle, toplum yolsuzluğu, yurttaşların tümünü ekonomik açıdan da doğrudan zarara uğratan bir olgu olarak görmüyor!
Yüzde 55’lik kesim hükümeti yolsuzlukla mücadelede etkili buluyor. Bu oran AKP seçmenlerinde yüzde 79. Ancak aynı AKP seçmeninin yüzde 47’si son iki yıl içinde yolsuzluğun azalmadığını, yüzde 42’si önümüzdeki iki yıl içinde de azalmayacağını düşünüyor.
Halkın yüzde 67’si Türkiye’de yolsuzluğun azalmadığını, yüzde 60’ı da artacağını düşünüyor.
Yüzde 57’lik kesim şikayet ve itiraz yolarının kapalı olduğu görüşünde.
Yolsuzluğun yaygınlaşmasının nedenleri olarak cezasızlık, bilinçsizlik, yetersizlik, kabul görme, siyaset ve iş dünyası ilişkileri ve yargının tarafsız olması olarak görülüyor.
Halkın çoğunluğuna göre en yolsuz kurum medya.
Tüm bu veriler Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin yaptığı son araştırmadan.
Araştırmadaki bugular ve derneğin değerlendirmeleri şöyle:
Yüzde 67: Yolsuzluk azalmadı
– Türkiye’de nüfusun yüzde 55’i yolsuzluğun son iki yılda arttığını düşünüyor.
Bu orana yolsuzluk derecesinin aynı kaldığını düşünen yüzde 13’lük dilim de eklendiğinde, ülkede yolsuzluğun azalmadığını düşünen yüzde 67’lik bir çoğunluk olduğu ortaya çıkıyor. Bu oran toplumun, ülkenin kurumlarına karşı ciddi bir güven bunalımı içerisinde olduğunu göstermekte.
Yüzde 54: Şikayet ve itiraz yolları kapalı
– Kamu kuruluşlarında usulsüz ödeme ya da hediye talebiyle karşılaşanların yüzde 45’i, yasal bir şikayette bulunmanın durumu değiştirmeyeceğini ya da olumsuz sonuçlara yol açacağını düşünüyor.
Nereye başvuracağını bilmeyen ya da sürecin çok uzun olacağını düşünen yüzde 9’luk kesim de bu orana eklendiğinde, toplumun çoğunluğunun, yolsuzluğa ilişkin şikayet ve itiraz yollarının kapalı olduğunu düşündüğü görülüyor. Bu oran giderek yaygınlaşmakta olan dokunulmazlık ve cezasızlık kültürünün toplumu sürüklediği güven bunalımına ve umutsuzluğa dair çarpıcı bir veri olarak göze çarpmakta.
Cezasızlık, bilinçsizlik, yetersizlik, kabul görme, taraflı yargı
– Yolsuzluğun yaygınlaşmasının nedenleri: ‘Dokunulmazlıklar ve yolsuzluğun cezasız kalması’ (yüzde 64), ‘toplumsal bilinç eksikliği’ (yüzde 61), ‘yolsuzluğu denetleyen ve önleyen kurumların yetersizliği’ (yüzde 55) ve ‘yolsuzluğun kabul görmesi’ (yüzde 50), ‘siyaset ve iş dünyası ilişkisi’, ‘yargının tarafsız olmaması’ gibi etkenler ilk sıralarda sayılıyor.
Büyük yolsuzluk skandallarının soruşturulmaması, aksine bu skandalları gündeme getiren kamu görevlilerinin ya da gazetecilerin cezalandırılması, hukuk devleti ilkesinin önemli ölçüde zedelenmesine ve cezasızlık kültürünün yaygınlaşmasına neden olmakta. ‘Siyaset ve iş dünyası ilişkisi’ ve ‘yargının tarafsız olmaması’ gibi etkenlerin de yüksek oranlarla sıralanmış olması güven bunalımının siyaset, yargı ve iş dünyası üçgeninde yoğunlaştığını vurgulamakta. Yargının tarafsızlığı konusundaki güvensizliğin bir nedeni de yolsuzlukla ilgili yeterli sayılabilecek bir mücadeleye olanak sağlayan yasal çerçevenin uygulamalar sırasında gözardı edilmesi ve çiğnenmesi.
En yolsuz kurum: Medya
– Yolsuzluğun en yoğun olduğu düşünülen kurumların sırası: medya, siyasi partiler, yerel yönetimler ve meclis.
Güvensizliğin siyaset kurumlarının yanı sıra, bu kurumları toplum adına denetleme ve eleştirme görevini yerine getiremeyen medyaya da bu denli yansımış olması ifade ve haber alma özgürlüklerinin tehlike altında olduğunu göstermekte.
Yolsuzlukla mücadeleden umut yok
– Halkın yüzde 60’ı önümüzdeki iki yıl içinde yolsuzluğun azalmayacağını, yüzde 41’i ise artacağını öngörüyor.
Uluslararası araştırmaların verileri de bu umutsuzluğu pekiştirecek nitelikte. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2015 Yolsuzluk Algı endeksine göre Türkiye’nin son dört yıl içinde en büyük düşüşü yaşayan birkaç ülkeden biri olduğu görüldü. Türkiye sıralamada köklü, kurumsallaşmış demokrasilere sahip olmayan ya da otoriter rejimlerle yönetilen Umman, Gana, Kuveyt, Ru- anda, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin gerisinde kaldı.
Açık çelişki ve kutuplaşma etkisi
– Yüzde 55’lik kesim hükümetin yolsuzlukla mücadele konusunda etkili olduğu düşüncesinde. Bu oran AKP seçmenlerinde yüzde 79. Buna karşılık AKP seçmenlerinin yüzde 47’si son iki yıl içinde yolsuzluğun azalmadığını, yüzde 42’si önümüzdeki iki yıl içinde de azalmayacağını düşünüyor.
Günlük siyasetin halkı kutuplaştırması, sağduyuyu köreltmekte ve sorunların nesnel bir bakış açısıyla tespit edilerek dayanışma içinde çözülmesi yönünde bir irade oluşmasını engellemekte. Hükümetin yolsuzlukla mücadele konusunda etkili olduğu düşüncesini beyan eden yüzde 55’lik bir dilimin varlığı, yukarıda çizilen karamsar tabloyla açık bir çelişki barındırıyor. AKP seçmenlerinin yüzde 79’unun bu doğrultuda yanıt vermiş olması bu çelişkinin politik kutuplaşmanın bir sonucu olduğunu düşündürmekte.
Yanıtlar ayrıntılı olarak değerlendirildiğinde ‘Çok etkili’ (yüzde 30) ve ‘Hiç etkili değil’ (yüzde 29) diyenler arasındaki keskin dağılım bu anlamda önemli bir gösterge.
10 seçmenden dördü, yolsuzluğu umursamıyor
– Seçmenin yüzde 42’sinin oy tercihi yolsuzluk iddialarından etkilenmiyor; yüzde 57’lik kesim için bu ancak ülkenin ekonomik gidişatını etkilenirse söz konusu olabilir.
Kutuplaşmanın kemikleştirdiği seçmen kitlesine işaret eden bir diğer sonuç da bu. Türkiye’de, ekonomik gidişatın seçmen davranışlarının değişimindeki başat etken olması bu araştırmada da kendini gösteriyor.
– Son iki yıl içinde Türkiye’de yolsuzluğun arttığını düşünenlerin oranı yükseköğretim mezunları arasında yüzde 62. Yükseköğretim mezunlarının yüzde 74’ü seçim tercihlerinin yolsuzluk iddialarıyla değişeceğini belirtiyor. Bu oran, ilköğretim ve daha düşük düzeylerdeki eğitim seviyesine sahip katılımcılarda yüzde 49.
Eğitim düzeyinin, yolsuzluk algısı ve yolsuzluğun seçmen davranışlarındaki etkisi üzerinde önemli ölçüde fark yarattığı gözlemlenmekte.
– Yolsuzluğun en yaygın olduğu kamu iş ve işlemleri: Kamu ihaleleri (yüzde 50), imar işlemleri (yüzde 48) ve gümrük ve dış ticaret işlemleri (yüzde 44). Yüzde 81’lik bir dilim de özel sektörün rüşvet, hediye gibi usulsüz ödemelerle kamusal işlemler ve hukuki düzenlemeler üzerinde etkili olduğunu düşünüyor. ‘Siyaset-iş dünyası ilişkileri’ (yüzde 48) ve ‘ihale sistemleri’ (yüzde 48) yolsuzluğun artmasındaki önemli etkenler arasında sayılıyor.
Halk büyük vurgunlara açık bu gibi bürokratik süreçlere güvenmiyor. Toplum büyük çaplı yolsuzlukların önüne geçilemediği saptamasına katılıyor.
– Son 12 ay içinde sosyal hizmetlere erişimi sırasında ve en temel sosyal haklarını kullanmak istediğinde usulsüz ödeme ya da hediye talepleriyle karşılaşanların oranı yüzde 6 ile yüzde 9 arasında değişiyor; türlü çekincelerle cevap vermeyenler eklendiğinde ise yüzde 20’yi buluyor. Yüzde 26’lık bir dilim ise kamu iş ve işlemlerini kişisel bağlantılar ve tanıdıklar aracılığıyla halletmiş.
Bu tip usulsüzlüklere başvurmak durumunda kalınan kurumların başında eğitim kurumları, imar işlemlerini yürüten kurumlar, belediye ve sağlık kurumları gelmekte.
Oranlar kurumsallaşmış demokrasilerle karşılaştırıldığında çok yüksek. Küçük çaplı yolsuzluklar konusunda bile hala aşılması gereken çok fazla sorun var. Kamu hizmetlerinin eşitlikçi bir anlayışla verilmediği anlaşılıyor.
Seçmen olarak başka, müşteri olarak başka
– Toplumun yüzde 84’ü bir şirketin yolsuzluğa karışmasının o şirketten mal ya da hizmet alma kararını etkileyeceğini belirtiyor. Yüzde 75’i yurttaşların bireysel mücadelesiyle yolsuzluk konusunda bir farklılık ve etki yaratabileceğine inanıyor.
Doğrudan kendi bütçesini ilgilendiren mal ya da hizmet alma konusunda gösterilen duyarlılığın seçmen davranışlarına yansımaması dikkat çekici. İki bulgu arasındaki uçurum, toplumun yolsuzluğu, yurttaşların tümünü ekonomik açıdan da doğrudan zarara uğratan bir olgu olarak görmediğini ve yolsuzluğun çok boyutlu etkileri ve sonuçları konusunda genel farkındalığın düşük olduğunu göstermekte.
Gençler düşündürücü
– Rüşvetin tanımının nasıl yapıldığını ve algılandığını ölçmek için sorulan “Bir memura bahşiş ya da hediye verilmesi yolsuzluk mudur?” sorusuna olumsuz yanıt verenlerin yüzde 29’u 18-24 yaş aralığında. 65 yaş üstü katılımcılarda bu ora yüzde 11.
Yolsuzluğun etkenleri arasında görülen ‘toplumsal bilinçsizlik’ ve ‘yolsuzluğun kabul görmesi’ gibi olgular genç kuşaklarda daha yaygın. Bu tablo gelecek adına karamsarlık yaratıyor. Cezasızlık kültürünün ve yolsuzluğun genç kuşak içinde bu kadar kabullenilmiş olması gençleri şekillendiren sosyo-politik kültür ve eğitim sistemi adına düşündürücü.
Sonuç
Şeffaflık Derneği’nin araştırmadan çıkardığı sonuçlar şöyle:
– Güven bunalımının ve umutsuzluğun kısa vadede aşılması için atılması gereken adımların başında bir siyasi etik yasasının hayata geçirilmesi gelmekte.
– Türkiye’de siyasetin bir çıkar sağlama aracı olarak kullanıldığına dair örneklerin yanı sıra, bu yönde güçlü bir algı olduğu da görülmekte.
– Parti içi demokrasinin zayıf olması, liderlerin güçlü etkisi de siyasi partileri şeffaflıktan uzaklaştırmakta.
– Yasal çerçeve ve mevzuatlar ile uygulamalar arasındaki uçurum toplumun içine düştüğü güven bunalımının, umutsuzluğun başlıca nedenleri.
– Güçler ayrılığı ilkesine sadık kalınarak yürütmenin yargı
organları üzerindeki etkisinin, baskısının sona ermesi yolsuzluk soruşturmalarında ve denetimlerde yasaların tam olarak uygulanabilmesini sağlayacak.
– Milletvekili dokunulmazlıklarının yolsuzlukları da kapsayacak şekilde devam etmesi hem siyasi partilerin hem de Meclis’in bu araştırmada yolsuzluğun yaygın olduğu ku-rumlar olarak ilk sıralarda yer almasında etkili olmakta.
– Siyasetin eleştirilmesi ve denetimiyle yükümlü medyanın da ilk sıralarda yer alması, bu konuda da kısa vadede çözüm yaratabilecek önlemler alınması gerektiğini göstermekte. Bu noktada; medya-siyaset ilişkilerinin şeffaflığını sağlayacak, medyanın tekelleşmesini engelleyecek ve medya organlarına sahip tüzel ve gerçek kişilerin faaliyet gösterdiği tüm iş kollarında şeffaf ve hesap verebilir olmasını sağlayacak, bunların siyaset kurumlarıyla kuracağı çıkar ilişkilerinin önüne geçecek bir yasal düzenleme yapılması gerekmektedir.