Tezgâhtaki dört balıktan biri çiftlik üretimi artık ve ülkemiz su ürünleri üretiminde, yani dünyada ton, levrek, çipura üreten çiftlikleri en hızlı büyüyen üçüncü ülke.
Sahi, İstanbullu yılın 12 ayı bulsa ne fark eder levreği? Ya da körfezin içinde doğup büyüyen İzmirli çocuklara reva mıdır çipurayı sadece “3 tanesi 1 kilo” edecek boyda görebilmeleri?
Peki, ya nesli tükenen, avı uluslararası kotalarla sınırlı orkinosu tanımayan oğulların, kızların kavanozda ton balığını sağlıklı ve omega 3 dolu diye yığmaları dolaplarına, makul müdür?
Nasıl olmasın, yabanda balık mı kaldı diyeceksiniz. Haklısınız tabii. Haklısınız haklı olmasına da; çiftlik balığı neyle besleniyor sanıyorsunuz ki?! Yemin önemli bölümü balık unu. Yani balığın fabrikalarda işlenerek dönüştürüldüğü hâli.
Rakamları hatırlayalım: Bu yıl tezgâhlarımızdan 700 bin ton civarı balık geçmiş. Bunun yüzde 26,83’ü çiftlik üretimi. Kalıyor lüferiyle, barbunu, dili, tekiri, palamutu, istavriti ve ortalamada 160-170 bin ton hamsisi ile yaklaşık 500 bin ton.
Ama ya hamsi yabandan yakalayıp una çevirip, içine bir dolu malzeme katılıp, hatta genetiği ile oynanmışlığından huzursuz olacağım soya ile takviyelenip levrek olur, çipura olur, ton olur ve gelirse tezgâha… Sen ben biz aldığımızda, fileto yapıp, dilim dilim ısmarlayıp, kutuları dolaba yığdığımızda lüfere, palamuta, yunusa ne kalır?